CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun 1 sene sonra, Haziran 2023'de yapılacak olan 'Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde aday olmasının, kemalist-laik ve diğer solcu çevrelerle İyi Parti'liler ve aynı şekilde '6-7'li Masa' olarak nitelenen siyasî gruplara oy verecek olan seçmenler arasında da soğuk karşılanacağı ve bu yüzden aday olmaması için o cenahta yarı- kapalı şekilde bir kampanya başlatıldı.
*
Daha önce de Kılıçdaroğlu'nun CHP Başkanlığını, Deniz Baykal'dan hangi utanç verici videoların ortaya çıkması gibi entrikalı yöntemler sonunda devraldığı ve ondan sonra da partisinin bütün il ve ilçe teşkilatlarına kadar her yerde daha solcu ve de 'alevî' isimleri karar organlarına getirdiği bilinmektedir.
Yani, Kılıçdaroğlu'nun 'alevî' birisi olması, İktidar tarafından çok, bizzat kendi cenahı arasında, sırf, Cumhurbaşkanlığına aday olması halinde, sırf bu özelliğinden dolayı güçlü bir halk mesafesinin konulacağıyla karşılaşacakları ihtimalinden kaynaklanan bir tedirginlik oluşturmaktadır. Onun 'alevî'liğinin söz konusu edilmesi, bir suçlama değil, bir tesbitten ibarettir. Üstelik, Kılıçdaroğlu da, Müslümanların gördüğü en katı laik uygulamaları yapanların çizgisine bağlılıklarını devamlı vurgularken, bir taraftan da 'seyyid' olduğunu, (yani, Hz. Peygamber soyundan geldiğini) de iddia edebilmekte.
*
Ama, her dinde, her inanç sisteminde, ideolojik bağlılıklarda, hattâ aynı siyasî çalışmalar içinde olanlar arasında, etrafında birleşilen ilke ve değerlerin yorumlanmasında bile anlama farklılıkları ortaya çıktığında, bir takım gruplaşmaların ve 'sosyal mesafe koyuşlar'ın görülmesi de tabiîdir.
Bu durum, bizim sosyal bünyemizin derinliklerinde de varlığını sessiz ve derinden sürdürmektedir.
*
Yıllarca önce, İstanbul'da, 28-30 daireli bir apartmanda oturan bir Müslüman hanım anlatmıştı:
'Namazında-niyazında 'alevî' bir hizmetçi kadın var apartmanımızda. Mübarek gecelerde, helva yapıp dağıtıyordu, bütün dairelere.
Ama, ertesi sabah, o helvaların atıldığını onların çöp kutularında görüyordu.
Bir gün gelip, 'Abla yahu, burada en mütedeyyin olan aile olarak sizi biliyorum. Diğerlerinden çoğunun namazla- niyazla, abdestle bir işleri yok. Siz benim verdiğim helvaları yiyorsunuz, ama, diğer komşuların hemen tamamının, verdiğim helvaların atıldığını görüyorum.'diye dert yanmıştı?
Sebebi?
O hizmetçi hanımın mezhebî açıdan, ana akım dışından olması!
Halbuki, başka mezheblerden olanlar arasında böyle bir mesafe söz konusu değilken, burada niçin?
*
Bazân, inanç konularında fazla bir hassasiyeti olmadığı anlaşılan tiplerle de karşılaşırsınız.
'Sizin bilgi alma imkânınız fazla olabilir. Kızımızı evlendireceğiz, damâd adayı da efendi birisi, ama, aile içinde ileride 'mezhebî 'açıdan bir takım farklılıklar ortaya çıkar mı diye öğrenmek istiyoruz. ' diyorlar.Yani, konu, zâhiren önemsiz sanılan; ama, sosyo-kültürel açıdan bir derin hassasiyetle karşılaşmak her zaman mümkündür.
*
Peki, işin gerçeği nedir?
Sünnîlik nedir ve 'sünnî' kimdir?
Alevîlik nedir ve alevî kimdir; şiîlik nedir ve şiî kimdir?
Açıktır ki, bunlar Müslümanların tarihiyle ilgili ve itiqadî yönleri de olan ıstılahlar/ terimlerdir.
Sünnîlik, İslâm'ın yorumlanmasında Kur'an ahkâmını ve Hz. Peygamber (S)'in Sünneti'ni esas alan ana akımdır. Ve, ilke olarak bu yolu benimseyenlere de 'sunnî Müslüman' denilir. Ama, dinine -diyanetine bağlı olan şiî veya alevî Müslümanlar da 'Sünnet'i asla reddetmiyorlar, bu açıdan onlara da sünnî denilebilir ama, tarîhî açıdan bu ıstılah, onları 'sunnîlik' teriminin mânâsı dışında tutuyor.
*
Alevîlik ise. Lafzen, 'Ali tarafdarı olmak ve Ali'yi sevmek' mânasındadır ve kelime mânasına bakıldığında her Müslüman 'alevî'dir de. Çünkü, Ali'yi sevmeyen bir Müslüman tasavvur edilemez herhalde. Ama, 'alevî'ler, Ali'yi sevmek sadece lafla değil, 'o uğurda bedel ödemeyi de gerektirir. ' diye yorumluyorlar bu terimi...
Şiî kelimesi de, doğrudan doğruya 'tarafdar' demektir.. 'Şia'y-ı Ali' denildiğinde ise, bu terim de, 'Ali tarafdarı' demek olur.
Müslümanların tarihinde, ne yazık ki, Hz. Ali'nin şehid edilmesiyle neticelenen acı hadiseler, Hicret'in 61. Yılında, yanî Hz. Peygamber (S)'in rıhletinden sadece 50 yıl sonralarda, Hz. Peygamber'in torunu Hz. Huseyn ve bir avuç yârânının Yezid bir Muaviye emrindeki güçler eliyle Kerbelâ'da katledilmesiyle zirveye ulaşmıştır.
*
Ve Müslümanların büyük bir kısmı, bu bitmez- tükenmez ihtilaf ve düşmanlıkların sürüp gitmemesi için daha uzlaşmacı bir yolu benimsemişler ve bu cenah 'Sünnî' ; Ümmet'in idaresinin sadece Hz. Peygamber neslinden gelenler eliyle deruhde edileceği gibi bir kanaati bir inanç haline getiren kesim ise, Şia olarak isimlendirilmişlerdir ve başlangıçta, o ihtilâfların taraflarının hesabını Allah'a havale etmek yerine, tarih boyunca yaşanan nice derin acılar ve düşmanlıklarla, kopuşlar daha da derinleşmiş ve sadece itiqadî bir yorum farklılığı derecesinde kalmayıp, derin bir sosyo-politik, kültürel ve ekonomik kutuplaşma ve zıdlaşmaya dönüşmüştür ve bu kopma ve kırılmalar 13 asırdır da sürüyor.
Ayrıca, 'sünnî'ler içinden de o inanç konularında hiçbir hassasiyetleri kalmamış olan kimseler olabildiği gibi, şia veya alevîler arasından da İslâm'ın özüyle ilgisi tartışılabilecek kimselerin isimleri etrafında devam etmektedir.
İslâm Milleti'nin içinde bulunduğu bu fâsid daire, Müslüman basiret ve ferasetiyle aşılır, İnşaallah...