İran’ın, Suriye’deki Esad rejimine yaptığı yardımların sona ermesi için haykıran Tahran’daki “bazari”ler ciddiye alınmalı. Onlar Şah’a karşı İslam devrimini destekleyen, İranlı politikacıları ortaya çıkarıp bitiren pazarın zengin çocukları, halıcılar ve bankacılardı ve İran’ın Şam’a yılda 7 milyar sterlin tutarında yardım yaptığına inanıyorlar.
Rakamın ispatlanması imkansız ve “tereddüt” uyandırıyor. Kimse Tahran’ın Şam’a, sübvanse edilmiş petrol konusunda yaptığı yardımın miktarını bilmiyor. Fakat İran Devrim Muhafızları’nın lideri, istihbarat ajanlarının Suriye hükümetine “tavsiye verdiğini” itiraf edeli bir ay bile olmadı. Şimdi ise 1979’da Ayetullah Humeyni’nin İslami devrimini koruyanlara bizzat çağrıda bulunarak, İran’ın parasının Suriye’den çekilmesini istiyor. Ne tesadüf ki yine aynı kişiler, elli yıldan uzun süre önce CIA’in, demokratik olarak seçilen Muhammed Musadeh’i devirme planında da işbirlikçi olmuşlardı.
***
Suriye’de devrim 18 ay önce başladı ve ondan beri Şam’daki ekonomik durumun düzenli olarak kötüye gidişini izleyen Suriye’nin komşuları, şimdi İran’ın zenginliklerine de büyük bir endişeyle bakıyorlar. İran riyalının değerinin yüzde 40 düşmesi başka, petrol gelirlerindeki korkunç kesinti başka bir şey.
Örneğin Lübnanlı bankacılar İran’ın, günde 2.5 milyon varili bulan petrol ihracatının 800 bin varile düştüğünü hesaplamışlar ve bu da petrol gelirlerinde günde 120 milyon sterlinlik kayba eşit.
Böylece yaptırımlar, riyalin çökmesinden önce İran ekonomisini kalbinden vurmuş oldu. Bu felaket, rejimi destekleyenler ve dolar hesaplarına her zaman erişebilen son derece varlıklı insanlardan ziyade, yoksullara ve orta sınıflara zarar verecektir. Örneğin rejimi desteklemeyen İranlı bir profesör, ailesiyle birlikte Kanada’ya göç etmeden önce Toronto’da 400 bin dolarlık bir ev alacaktı. Şimdi ise Tahran’daki bankasında 200 bin doların altında riyali var; hayalleri sona erdi.
Fakat yaptırımlar veya ekonomik çöküş, Arap rejimlerini yıkabildi mi? Şu anda dek Suriye’yi yıkamadılar. Yıllarca süren yaptırımlar, Kaddafi’yi asla sindirmedi. İran hükümeti de yıllar süren blokaja ve petrol yaptırımlarına teslim olmadı. Rejim üyelerinin, bu yeni ekonomik krizi Ahmedinejad’a zarar vermek için kullandıkları doğru ama İran’da İslam Cumhuriyeti’ni yıkmak için bir kitle hareketi yok ve kimse monarşiyi yeniden tesis etme niyetinde değil.
İç savaştan sonra Lübnan’ın para birimi çöktü: Dolar, 5 Lübnan poundu iken 1500 oldu. Fakat pazar, 2000’de öldürülen milyoner Başbakan Refik Hariri’nin 1990 başlarında sahneye çıkışıyla istikrar kazandı. Daha sonra bankaların, türev ürünler ve subprime ipotekli kredilerden uzak durmaları kararı, Lübnan’ın dünya finans felaketinin büyük ölçüde dışında kalmasını sağladı. 2011 devriminden sonra Mısır borsası düştü ama vaat edilen ABD ve IMF fonları, para biriminin çökmesini engelledi.
Ne gariptir ki İran krizinden etkilenebilecek en küçük fakat en zengin ülkelerden biri de Dubai. İranlılar ülkedeki emlağın yüzde 40’ını ellerinde tutuyorlar ve bu durumda inşaat projeleri için büyük nakit sıkıntısı olacak. İranlılar da Dubai üzerinden daha az televizyon, bilgisayar gibi teknolojik ihraç ürünleri alacaklar. Ama Birleşik Arap Emirlikleri bunu kolayca sindirebilir.
Daha kötü bir başka unsur da, politik dramın İran’ın mali umutsuzluğunu ne derece etkileyeceğidir. Lübnan basını Hizbullah’dan üç üst düzey kişinin, son çatışmalarda Şam’da öldürüldüklerini bildiriyor. Hizbullah ise mücahitlerin “cihad ederken öldüğünü” söylüyor. Fakat tüm Lübnanlılar grubun silahlı olduğunu ve İran tarafından finanse edildiğini biliyorlar. Sıradan bir üyeye bugün ayda 500 dolar civarında maaş veriliyor. Eğer Beşar, İran’dan daha az ekonomik yardım alacak olursa, Hizbullah’ın da finansmanın azalacağına emin olun.