Beşiktaş, son şampiyon olmanın getirdiği hava / moral / istek ve o klasik tribün coşkusuyla; maça özgüvenli başladı. Yüksek tempolu değilse de, oyuna karşı arzulu olduğunu gösteren bir hareketlilik içindeydi. Ama bu hareketlilik; ilk yarıda (2 gole rağmen), gereken sayıda pozisyona dönüşemedi.
İlk kez bir Süper Lig maçına çıkmasına karşın, Alanyaspor aşırı derecede kapanan ve ürkek bir takım olarak görünmedi. Fazla da açılmadan; temiz, dürüst, iyi niyetli futboluyla yeni kategorisine alışmaya çalıştı. Az üretebildiği ataklarında da, Beşiktaş savunmasının klasik hatalarından yararlanma fırsatları buldu. Ama o anlardan da isabetli şut çıkaramadılar. Bu takımı beğendim diyemem ama, sevdim... Saf, duru halleri hoşuma gitti.
***
Quaresma’nın yaptığı ortalar, verdiği paslar, çektiği şutların neredeyse tamamı; (Özellikle ilk yarıda) ya rakibe gitti ya rakibe çarpıp döndü... Uluslararası kalitede bir futbolcunun isabet oranı, bu kadar düşük olur mu? Barcelona’dan gelen Adriano’nun, onca sert maçlara alışmış olması gerekirken; (Alanya gibi gaddar oynamayan bir rakip karşısında) yarım saatte sakatlanıp çıkması tuhaf değil mi?
Alanya aleyhine verilen penaltı, top sırta dönük olarak gelse de; kollar doğal konumundan çok açıkta olduğu için, doğru karar... Bu durumlarda eline-koluna sahip olacaksın. Quaresma kendini yere attı, Alanya’ya verilen penaltı da doğru! Beşiktaş, maç içinde hiçbir riskle karşılaşmadan 3 puana ulaştı. Çok iyi miydi, değil... Kötü müydü, o da değil... Olması gerektiği kadar, yapması gerektiği kadardı. Fazlasına ihtiyaç duysaydı, muhtemelen onu da yapardı.