Son günlerdeki tartışmalar çok önem verdiğim iki konuyu yazmamı geciktirdi. Güncel olayların dışında kalmak zor, ama eğer kalıcı olanla ilgilenmezsek çıkmaz noktalara saplanma ihtimalini artırmış oluruz. Olan biteni selim akılla değerlendirebilmek için sağlam bir kültürel alt yapıya sahip olmamız gerektiğini kim inkar edebilir!.. Ben, yalan yanlış iddialarla siyasi kaosa yol açsın diye çıkarılan son tartışmaları, hep Üstad Necip Fazıl’ın Takvimdeki Deniz şiirinden birkaç mısra eşliğinde zihnimde tartmaya çalıştım. Bu uzun ve güzel şiirin şu mısralarını gelin birlikte okuyalım: “.../ Bir gizli didişmenin/ Saati çalar o an,/ Birden bakar ki, insan,/ Her şey karma karışık./ ...” Şairin kendi iç dünyasının yansımalarını güncel tartışmalar için kullanmak ne kadar yerinde olur, doğrusunu isterseniz tereddüt etmiyor değilim, ama hadi söyleyin, durum tam da bu değil mi? Gerçekten her şey karma karışık.
TBMM AB Uyum Komisyonu ile AB’nin ortak çalışması Değişim ve Diyalog toplantılarının sonuncusu “AB ve Türkiye’de Sivil Toplum” adıyla 14-15 Aralık günlerinde İstanbul’daydı. Toplumu ve özellikle karar alma mekanizmalarını aydınlatacak, onlara yeni ufuklar açacak, dünyadaki değişimleri izleyerek yol gösterecek kuruluşlara ne kadar çok ihtiyacımız var.
Bizdeki yarı resmi sivil toplum kuruluşları ayrı bir dert. Üstelik bu alandaki tekel, demokratik toplumun önündeki en büyük engellerden biri. Niçin tek bir ticaret odası olsun ki.!.. Hekimleri niye tek bir tabip odasına mahkum ediyoruz!.. Belli sayıda mühendisin oluşturacağı bir oda niye mümkün olmasın!..
Toplantının açılışında AB ile ilgili düşüncelerimle birlikte bu fikirleri dile getirdim. Görevini daha sonra Mevlüt Çavuşoğlu’na devreden AB Bakanı Egemen Bağış da konuştu açılışta. Hem konuştu, hem salondan gelen her soruya cevap vererek Türkiye’nin AB vizyonunda bir değişiklik olmadığını anlatmaya çalıştı.
Türkiye ve AB ülkelerinden çok sayıda konuşmacı ve izleyici vardı. İlginç fikir ve görüşler ortaya çıktı. Gerçek anlamda sivil toplum oluşumunda AB’nin katkısı dile getirilirken Cumhuriyet dönemi boyunca daha çok devlet eliyle yaratılan sivil toplumdan söz edilebileceği vurgulandı. Cumhuriyet öncesinde dergâh ve tekkelerin birer sivil toplum kuruluşu gibi görülebileceği belirtildi. Loncalar da birer sivil toplum kuruluşu olarak nitelendi. Demokratik yönetişim öne çıkan bir başka kavram oldu. Batı toplumlarındaki vicdan kavramı yerine doğu toplumlarında merhamet ve Allah rızası kavramlarının öne çıktığı vurgulandı. Türkiye’nin arayışlar içinde bir “demokrasi acemisi” görüntüsü verdiği de bu toplantıdan akılda kalan bir başka ilginç noktaydı.
2013 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri verildi 24 Aralık’ta. Bu tür çalışmalara çok önem veren Cumhurbaşkanı Gül, İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi alanında onlarca cilt eser veren Prof. Dr. Fuat Sezgin’i ödüle layık gördü. Bir Almanya seyahatimde Fuat Sezgin’i Frankfurt’taki merkezinde ziyaret etmiştim. Oradaki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni Fuat Hoca gezdirmişti bana. O arada sordu, “İstanbul’da Gülhane’deki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni gezdin mi?” diye. Mahcup olmuş ve “Efendim, en kısa zamanda” demiştim. Mahcubiyetim devam ediyor.
Sosyal Bilimler dalında Prof. Dr. Daron Acemoğlu, başta “Ulusların Düşüşü” başlıklı kitabı olmak üzere güç, zenginlik ve yoksulluğun kökenlerine dair çalışmaları sebebiyle ödülü hak etti. Prof. Acemoğlu kısa konuşmasında aslında kitabı da özetledi. Kendi kendime “bu kitabı sıraya koy” dedim.
Edebiyat dalında Prof. Dr. İskender Pala’nın ödül almasına ben belki kendisinden daha çok sevindim. Elimin altında o kadar çok Prof. Pala tertibi divan şiiri kitabı var ki... O da konuşmasında ödüllendirilmekten duyduğu memnuniyeti Kanuni ile Baki arasındaki bir hikâyeyle dile getirdi.
Belgesel dalında Prof. Dr. Bekir Karlığa’nın ödüllendirileceğinden emindim. Bundan sonra da başka kurum ve kuruluşlardan ödül alacağı kesin Bekir Hoca’nın. Yaptığı iş o kadar önemli. “Batıya Doğru Akan Nehir”, medeniyetlerin anlatılmamış hikâyesini içimizden birinin kaleminden dinleyip seyretmek isteyenler için bulunmaz bir fırsat. 45’er dakikalık 20 bölüm, dile kolay... Bu sütunlarda 15 Ocak 2012’de “Batıya Doğru Akan Nehir” başlıklı bir yazıyla belgeseli tanıtmıştım.
Kültür ve Sanat Kurumu olarak Tarihî Kentler Birliği ödül aldı. Birlik adına ödülü alan Gaziantep Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, güzel bir konuşmayla hoyratça büyüyen şehirlerde kentsel dönüşümü ele aldığımız bugünlerde yaptıkları işin önemini anlattı.
Müzik alanında ise merhum Ahmet Kaya’ydı ödüle değer bulunan. Eşi Gülten Kaya’nın konuşması duygu yüklüydü: “Ben bu ödülü onun değerlerine, bu topraklarda yaşamış ve onun gibi incitilmiş, kırılmış tüm kadim kültürlere, eşim şahsında bir vefa selamı, incelikli bir selam olarak algılayıp ‘aleykümselam, bizden de merhaba’ demeye geldim.”
Cumhurbaşkanı Gül, önündeki yazılı metne itibar etmeksizin samimi bir dille ödül alanlara şöyle seslendi: “ Başarılarınızı takdir ediyor ve şükran duygularımızla bu ödülleri veriyoruz. Aslında siz ödüllendirdiniz milletimizi, insanlığa ve medeniyete katkı yapan kişiler oldunuz.”