Yapay zekâ, modern çağın en önemli teknolojik devrimlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Yapay zekâ teknolojisinin askeri alandaki kullanımı ve savunma sanayisine entegrasyonu, özellikle son yıllarda, küresel askeri ve teknolojik rekabetin önemli bir unsuru haline geldi.
2023 yılı itibarıyla yapay zekâ alanına yapılan 500 milyar dolarlık yatırım, bu teknolojinin ekonomik değerinin yanı sıra stratejik önemini de gözler önüne seriyor. Ancak, bu teknolojinin kullanımı beraberinde etik ve hukuki sorunları da getiriyor. Örneğin, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında 'Habsora' adlı yapay zekâ destekli sisteminin kullanılması, yapay zekânın askeri alanda kullanarak Gazze'de sivilleri katletmesi bu teknolojinin etik ve hukuki sorunlarını tekrar gözler önüne sürüyor. Benzer şekilde, Rusya'nın "tam otonom" silahlar geliştirme çalışmaları ve bu silahların 2022 Şubat'ında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı'nda kullanılması, bu teknolojinin etkilerini somut bir şekilde ortaya koyuyor. Rus yetkililer, "Lancet" ve "KUB-E" adlı tam otonom insansız hava araçlarını Libya ve Suriye'de kullandıklarını doğrulamış, benzer şekilde bu araçların Ukrayna'da da kullanıldığı medyaya yansımıştır. ABD'nin Afganistan ve Irak gibi yerlerde gerçekleştirdiği SİHA operasyonları, bazen hedeflediklerinin yanı sıra, sivil masumların da ölümüne neden olmuştu. Rusya, bu alanda dikkate değer ilerlemeler kaydederek, ABD, Çin, İngiltere, Güney Kore ve İsrail gibi ülkelerle rekabetini sürdürüyor. Rusya'nın, savunma sanayisinde yapay zekâ entegrasyonunu başarması ve "tam otonom" silahlar geliştirmeye yönelik adımları, uluslararası güvenlik ve strateji alanlarında yeni boyutlar oluşturuyor. Öyle ki, Putin Batı'nın yapay zekâ sektöründe tehlikeli bir tekelleşme yolunda olduğunu ve Rusya'nın kendi yapay zekâ stratejisini geliştireceğini duyurması da bu bağlamda önemli.
Bu teknolojinin kullanımıyla ilgili etik ve hukuki endişeler, uluslararası toplum içinde de büyük bir tartışma konusu haline geldi. En az 28 ülke, yapay zekâ silahlarının kullanılmasının yasaklanmasını talep ediyor. Bununla birlikte, ABD ve Rusya gibi ülkeler, bu tür yasal olarak bağlayıcı olabilecek her türlü girişimi bloke etme eğiliminde. Bu durum, tam otonom silahların kullanımının insan hakları, Uluslararası Ceza Hukuku, Savaş Hukuku ve İnsancıl Hukuk dallarında yarattığı ciddi tartışmaların bir parçasıdır.
Bu tartışmalar, tam otonom silahların insan haklarına olan etkisi, yanlış hedeflerin seçilmesi veya sivil kayıpların artması gibi riskler ve bu silahların kullanımının savaş hukuku ve uluslararası insancıl hukukun temel prensipleriyle potansiyel çelişkiler içeriyor. 2021 yılı Aralık ayında Birleşmiş Milletler Silah Konvansiyonu'nda gündeme gelen tam otonom silah kullanımının kısıtlanması veya yasaklanması konusu, uluslararası toplumun bu yeni teknolojiye nasıl bir yaklaşım sergileyeceği konusunda önemli bir dönemeç oluşturuyordu, ancak gelinen nokta da ilerleme kaydedilmedi.
Tam otonom silahlar, insan müdahalesi olmaksızın hedefleri tespit edebilen ve saldırı kararları alabilen sistemlerdir. Bu silahlar, özellikle yönlendiricisinden bağımsız olarak otomatik şekilde öldürme yeteneğine sahip olmaları nedeniyle, insan hakları, Uluslararası Ceza Hukuku, Savaş Hukuku ve İnsancıl Hukuk dallarında ciddi tartışmalara yol açıyor.
Sonuç olarak, tam otonom silahların geliştirilmesi ve kullanılması, sadece teknolojik bir mesele değil, aynı zamanda uluslararası hukuk, etik ve güvenlik politikaları açısından da önemli bir konu. Bu silahların getirdiği riskler ve fırsatlar, gelecekteki uluslararası ilişkilerin ve güvenlik stratejilerinin nasıl şekilleneceğini belirleyecek önemli faktörler arasında yer alıyor.