Önce bir üniversite kadrosuna yönelik operasyonda gözaltına alındı. 100 kadar kişiydiler. Hemen hepsi namaz kılan insanlardı. Nezarethanede bir tek tuvalet vardı. Abdest de orada alınmaktaydı. İki gün gözaltında kaldı. Namaz vaktinden namaz vaktine nerede ise bütün gün tuvalet – abdest kuyruğunda beklemekle geçiyordu.
Dosyasına bakıldı, 2014 yılından kalma 50 liralık (yazı ile sadece elli liralık) bir Bankasya hesabı görülmekteydi. Bu süre içinde 1 lira 40 kuruşluk bir kâr payı gelmişti.
Sonra denetimli serbestlikle serbest kaldı.
Bir TRT kanalında program yapmaktaydı. Hac mevsiminde Hac görevi verildi. Yolculuk için havaalanına gitti. Pasaport polisinden geçerken, ekranda pasaportuna şerh düşüldüğü görüldü. Orada sorun çözülemedi. Havaalanından geri döndü.
Şimdi pasaportundaki şerhin nasıl kaldırılacağını bulmak üzere kapı kapı dolaşıyor.
...
Şu sıralar, geçmişte byLock bağlantılı operasyonlara destek veren çevrelerden pek çok byLock hikayesi dinliyorum. Hiç alakası olmadığı bilinen insanlar, telefonlarında byLock programı bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alınıyorlar. İlginç olan, emniyet birimleri gerçekten de söz konusu telefonlarda byLock tesbitine dair bilgiler sunuyor. Bu durumda ya o insanların kendilerini gizleyen kripto tipler olduğuna inanmak ya da byLock'luluk meselesine ihtiyatla bakmak, başka kumpaslar aramak gereği ortaya çıkıyor. Hangisine inanılmalı?
....
Acaba bir fesat odağı, mağduriyet halkasının olabildiğince genişlemesi ve oradan bir muhalefet damarının oluşması için kumpas mı kurdu?
....
Yaz dönemindeyiz. Herkes Anadolu'ya hısım – akrabasının yanına gidip geliyor. Gidenler bir yük dolusu hikaye ile geri dönüyor. Her yerde bu hikaye. Kamudan ihraç edilenler, gözaltına alınanlar, tutuklananlar, haksızlığa uğradığına inananlar, haksızlıktan kurtulmak için nasıl yol tutacağını bilemeyenler, OHAL Komisyonunun problemleri çözüp çözemeyeceği konusunda tereddüt yaşayanlar, itiraflar, ihbarlar, itirafçı ve ihbarcı diye bilinenlere yönelik öfkeler, kamudan ihraç edilenlerin iş arama – bulamama, çocukların torunların baba - dede evine sığınmaları, oradaki huzursuzlukları...
....
Şu yukardaki toplumsal olgunun siyasi anlamı da değerlendirmelere karışıyor. Hep söyledim, bir adam bir adamdan ibaret değil bu işte. Evine sığınılan büyük babalar, anneanne, baba anneler, işten atılanların her gün iş arayış hikayesini dinleyen, ya da cezaevine konanların aile ortamına yansıyan duygularına tanık olan çevre... Bu işin 2019'a muhtemel yansıması konuşuluyor her yerde.
....
FETÖ merkezinin bu alanı tepe tepe kullandığı bir gerçek. Bir örgüt, falanca yerdeki bir öğretmeni neden byLock sistemi içine sokar? Hani, imam vs gibi statüleri anlamak mümkün. Orada bir fesat örgütü aidiyeti oluşabilir. “Devlette tırmanma” hesabını FETÖ'nün bu tür gizli bağlantılarla yürüttüğü, bunu da geçmişte, “devlette dindar barındırmama” planına karşı bir çıkış yolu olarak takdim ettiği anlaşılıyor. İyi ama 200 bin kişi ile gizli bir örgüt faaliyeti olur mu? Bu yapının sohbetleri var, bu sohbetlerde zaten iletişim sağlanıyor. Neden öyleyse falanca yerdeki sağlık memuru ya da doktor da gizli bir ağın uzantısı haline getiriliyor?
Operasyon yürüteceklere hazır bir örgüt listesi sunmak ve binlerce insanı örgüt özürlüsü haline getirmek için mi? Bu soru yabana atılır değil.
....
Devlet, bu örgüt oyununu bozmak için bir akıl geliştirmeli değil miydi? Örgütün tepe – yönetici kesimini tecrid edip, ibadet - ticaret katmanından ayrıştırmak mümkün olamaz mıydı? Bunun için bir proje çalışması yapılamaz mıydı? Evet bir yangın oldu, orada hep “yangında ilk kurtarılacak” telaşı yaşanır. İtfaiye yangını söndürmek için kırılan dökülene bakmaz.
Ama artık alanın tedavisi hayati zaruret haline geldi. Belki de FETÖ kumpasına kapılan insanların yangından kurtarılması gibi bir gündem gerekiyor.