Kriz dönemlerinde serinkanlı hareket etmek gerekiyor. Stratejik akıl olayları önceden görerek gelecekte yaşanacak krizlere karşı sizi hazırlıklı olmaya itiyor.
Bundan tam 8 yıl önce 16 Mart 2014'te Kırım'ın yasadışı ilhakı Ankara tarafından kabul edilmedi. Ankara her yıl bu tarihte bir açıklama yaptı. Bu yılki açıklama ise şu ifadeleri içeriyor:
"Ukrayna Kırım Özerk Cumhuriyeti 16 Mart 2014 tarihinde düzenlenen gayrı meşru bir referandumla Rusya Federasyonu tarafından ilhak edilmiştir. Uluslararası hukuka açıkça aykırı olan bu eylem ülkemiz ve uluslararası toplum tarafından tanınmamaktadır.
Yarımadanın asli unsurlarından olan Kırım Tatar Türklerinin durumu başta olmak üzere, Kırım'daki gelişmeleri yakından izlemeyi sürdüreceğiz. Türkiye, stratejik ortağı Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine olan desteğini bu vesileyle bir kez daha teyit eder."
2015 yılında Esad'ın daveti üzerine Rusya Suriye'ye asker gönderdi. O günkü adıyla muhalif ÖSO'ya karşı Rusya askeri varlığını hissettirmeye başladı. Ancak Ukrayna'dan gelen gönüllü savaşçılar da Suriye'ye girmiş ve 2014'ün intikamını almak için savaşıyorlardı.
Bugünlerde Rusya'nın Suriye'den getirdiği savaşçıları Ukrayna'daki savaşa dahil ettiğini görüyoruz. Suriye'de savaşan muhalif grupların da Ukrayna'ya geçtiklerini ve Ukrayna lehine savaşacaklarını biliyoruz.
Ukrayna ve Suriye arasındaki ilişki bu anlamda çok derin. Küresel rekabetin Karadeniz hattında Kafkasya'dan Balkanlara uzanacak bir hattın en kritik yerindeki Ukrayna vekalet savaşlarının önemli bir istasyonu oluyor. Doğu Akdeniz çanağının, tarihî Levant'ın göbeği olan Suriye bu küresel vekalet savaşının güney istasyonu durumunda.
Türkiye 15 Temmuz 2016 kalkışmasına giderken uyanık olanlar ayak seslerini duyuyordu. DEAŞ/PKK gibi uluslararası örgütler içerde aktifti ve istihbarat desteğini FETÖ yapılanması üzerinden sağlıyordu. Sivil ölümleriyle sonuçlanan terör eylemleri Türkiye'yi adeta içine kapatıyordu.
Ankara güvenlik merkezli bir yaklaşımı benimseyerek içerdeki sorunları minimize etme yoluna gitti. 15 Temmuz öncesinde başlayan FETÖ tasfiye politikaları kamuoyu tarafından ancak 16 Temmuz sonrasında desteklenmiştir. Güvenlik ve adalet bürokrasisindeki tasfiyeler doğru enformasyon ve doğru karar alma süreçlerini dinamik kılmıştı.
Türkiye, bugünlerde Ukrayna-Rusya savaşında bütün toplumsal kesimlerin takdir ettiği dengeli, tarafsız bir yaklaşım sergileyebiliyor. Bu durumun sebebi güven veren Erdoğan liderliği ve güvenlik bürokrasisinin anayasal sisteme bağlılığıdır.
Ankara, Karabağ zaferine giden süreçte bu savaşın bölgesel etkilerini hesap edecek stratejik akla sahipti. Karabağ'ın asıl vatanına katılışı Kiev için emsal teşkil edecekti ancak Kiev, NATO üyeliğinin imkânsız olduğunu ne yazık ki hesap edemedi yahut devlet dışı aktörler Kiev'in genç siyasetçisini bu sürece zorladı. Olup bitenleri öngören Ankara Ukrayna'yla stratejik ilişkilerini derinleştirdi ve bugünlerde herkesin merak ettiği işbirliği başlıklarında gerekli adımları attı.
Batı ittifakının ikiyüzlü tutumunu ise tarih yazıyor artık. 2008 yılında George Bush'un ısrarına rağmen Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO'ya alınmasına karşı çıkan iki AB üyesi vardı. Tahmin etmek zor değil: Almanya ve Fransa. Şaşırmadık, bugünlerde yangın yerine lejyoner yollayan Avrupa uygarlığının başat ülkeleri.
Mevcut tabloda Türkiye kendi çıkarlarını önceliyor ve bu durum içerdeki birçok teslimiyetçiyi rahatsız ediyor. Dünya sistemindeki adaletsizliğe karşı çıkan Türkiye bağımsız politika geliştirebiliyor ve bölgesinde merkez ülke olarak kabul görüyor.
Ankara eğer devlet dışı aktörlerin, nüfuz ajanlarının, uluslararası lobilerin tesirinde kalsaydı bugün savaşın bir tarafı olmuştu. Almanya ve Fransa'nın Ukrayna'ya karşı ikiyüzlü tutumu örtbas edilemeyecek kadar ahlaksızca. Bugün ne kadar günah çıkarsalar da ateş bacayı sarmış durumda. Ukrayna artık bir yangın yeri. İkiyüzlüler ise vekilleriyle orada...