Bölgemizin ve genel olarak İslâm dünyasının âdeta bir yangın yeri olduğunu çeşitli defalar tekrar ettik. Bazı okurlarımız bu yazıların yeterli olmadığını, sorunu ortaya koymanın ötesinde çözüm yollarından da bahsetmemiz gerektiğini ifade ediyorlar.
Aslında sorundan bahseden yazılarda çözüm için öneriler de vardı, ama yangının ortasında yangının nedenlerini tartışmak kolay olmuyor. Gündem o kadar yoğun ki, çoğu zaman şeytan taşlamaktan tavaf etmeye, kaçmaktan kovalamaya vakit kalmıyor. Zaten Gezi Parkı, Mısır Darbesi, Suriye İç Savaşı gibi olayların Türkiye’ye ve bölgemize en büyük zararı da bu: Gerçek sorunlarımızı bulup onları çözmek yerine güncele dolanıp altın değerinde vakitlerimizi verimli şekilde kullanamıyoruz.
***
Müslüman coğrafyanın dünyanın geneli ile kıyaslandığında bariz bir şekilde geride kaldığını anlamak için dâhi olmaya gerek yok. Bu tabloyu değiştirmek için yapılması gerekenler listesi elbette uzun. Listenin en üst noktasında ise şüphesiz eğitim var. Türkiye için de, diğer ülkeler için de yükselmenin, gelişmenin anahtarı hâlâ eğitimde. Eski İngiliz Başbakanı Tony Blair’in deyişiyle “üç şeye ihtiyacımız var; eğitim, eğitim, eğitim”.
Kendileri için biçilmiş rolleri kırarak, ekonomiden siyasete dünyanın en güçlü ülkeleri haline gelmeye başlayan Güney Kore, Japonya ve Çin gibi ülkelere baktığımızda asıl başarılarının eğitimdeki yükselişleri olduğunu görüyoruz. Eğitimde kaliteyi ölçen listelerin tepesinde Uzak Doğu’nun yükselişini gören herkes ekonomideki başarılarının bir tesadüf olmadığını anlıyor. Örneğin PISA 2012 listesine bakarsanız dünyanın en başarılı eğitim sistemine sahip 10 ülkesinden 5’inin Uzak Doğu’dan çıktığını görürsünüz: Çin, Kore, Hong Kong, Singapur ve Japonya. Hepinizin tahmin edeceği üzere bu listelerin en sonunda ise genelde Müslüman ülkeler var. Başka bir deyişle, önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi insana kendi yaptığı var, ne dikerseniz onu biçersiniz.
***
Türkiye’nin performansına baktığımızda ise Endonezya ile birlikte diğer Müslüman ülkelerden bariz bir şekilde ayrıldığını ve belli bir sıçrama içinde olduğunu görebiliyoruz. Ancak bu sıçrama maalesef olması gerekenin bir hayli altında. Örneğin PISA listesinde genel okumada, matematikte ve bilimde dünya ortalamasının gerisindeyiz. EIU tarafından hazırlanmış olan The Learning Curve listesinde de Türkiye 40 ülke arasında 34. sırada yer alıyor. Tahmin edeceğiniz üzere listeye yine Uzak Doğu ve Avrupa Birliği ülkeleri hâkim.
En kötüsü ise eğitimin hâlâ toplumun geniş bir kesimine ulaşamamış olması. PISA 2012’ye göre en az ortaöğretim eğitimi almışlar oranında Türkiye, Çin ile birlikte sonda yer alıyor. Buna göre en az ortaöğretim eğitimi almış kişilerin 25-34 yaş arasındaki oranı % 40, 55-64 yaş arasında ise %20. Türkiye bu oranlarla, örneğin Kore’nin yıllarca gerisinde kalıyor.
Elbette tüm bu sorunlar yılların birikimi ve bir anda çözülemez, ancak eğer geleceğe güçlü yatırımlar yapamaz isek bizden sonraki nesillere bugünün sorunlarını bırakırız. Bu arada hatırlatmak isterim, eğitimde sorunları çözmek için kolay bir yol da yok. Emek vermeden, ince işçilik göstermeden başarıya ulaşmak imkânsız. EIU 2012 Raporu’nda belirtildiği gibi, sisteme sadece para yağdırarak sonuç alınamıyor. Başarı için çok iyi öğretmenler, iç tutarlılığı olan değerler seti ve ahlaki bir misyon kurmak gerekiyor. Bu ise ancak kararlılık, uzmanlık ve emekle mümkün olabiliyor.