Sevgili arkadaşlar, Yalnızlaşıyorsunuz. İnanın size Mümtazer Türköne, İhsan Dağı, Şahin Alpay yetmez. “Benim en büyük şerefim Hocaefendi’nin beni dostluğuna kabul etmesi” diyen Hüseyin Gülerce’yi “Turfa müneccim” yaftası ile yemeye çalışan Ahmet Turan Alkan da yetmez. Gülerce’ye, bir dönem genel yayın yönetmenliği yaptığı gazetede “Turfa müneccim” yaftası yapıştırılmasına göz yuman “zamane” yayın kadrosu da yetmez.
İnanın “The Cemaat” yazarının transferi de yetmez.
Yalnızlaşıyorsunuz.
Bir moderatör almış karşısına
Ferhat Kentel’i, ya da Yasemin İnceoğlu’nu... Tayyip Erdoğan aleyhine konuşturmak için, bin dereden su getirircesine soru üretiyor. Olmuyor kardeşim, olmuyor. Bu moderatörlük değil, bunu ikinci defa yapamazsınız. Gelmez insanlar. Ben de yaşardım benzeri durumları geçmişte. Öyle durumlarda önce soruyu düzeltme gereği duyuyor kendisine saygısı olan bir kanaat önderi.
O gün TV’nin genel yayın yönetmeni yana yakıla anlatıyordu: Ekrana çıkartacak adam bulamıyoruz, diye. Kendinize bakmanız lazım böyle durumlarda, ne yaptınız da böylesine marjinal hale geldiniz?
Onlar, insanlar korktuğu için birlikte görünmüyor, diye düşünüyorlardır muhtemelen. Böyle düşünmek, marjinallikle tatmin olma duygusu ile alakalı aslında. Ya çok çarpık bir yerde duruyorsanız ve insanlar sizinle bu çarpıklığı paylaşmaktan kaçınıyorlarsa...
Bakın şöyle haber bültenlerinize ya da gazetelerinizin birinci sayfalarına, haber başlıklarına... Onlar haber dili mi Allah aşkına? O haber dilinin, Ergenekon davaları sırasında da problem oluşturduğunu, o davaların sanki “Hizmet camiasının özel ilgisi ile oluşmuş olduğu intibaı verdiğini” özel ortamlarda dile getirmişimdir.
Alın şimdiki haberlerinizi. Şimdi de “yolsuzluk soruşturmaları” sizin özel ilgi alanınıza giriyor. O operasyonları yapan herkesle bir biçimde ilgili olduğunuz algısını, bizzat kendi haber dilinizle oluşturduğunuzun farkında mısınız?
Kim monte olmak ister bu haber diline?
Sevgili arkadaşlar,
Bakın şimdi, çok önceden söyledim, bu “paralel yapı” meselesi oturursa, dünyanın her yerinde tepki ile karşılaşılır. Hiçbir ülke, hiçbir iktidar, “paralel yapı”ya müsaade etmez. İşte Avrupa ülkelerinde birer ikişer teyakkuz durumu başladı bile. Evler, okullar, yurtlar gözaltı durumu yaşarlar. Hatta bu yapılara göz yumanların da özel çıkar hesaplarıyla göz yumduğu sonucu çıkarılır. “Amerika bir şeylere göz yumuyorsa özel projesi olmalı” kanaatinin, birçok ortamda tedavül ettiğini bilmiyor olamazsınız. Bu noktada benim, “Canım, uluslararası ortamda bir takım çalışmalar yapan insanlar, o ülkelerin hassasiyetlerini dikkate alır” şeklindeki değerlendirmemin, birçok ortamda çok safiyane bulunduğunu belirtmem bilmem sizler için bir şey ifade eder mi?
Sevgili arkadaşlar,
İnanın, sizin için, Amerika’dan, Avrupa’dan kimi kuruluşların Tayyip Erdoğan karşıtlığından yola çıkan ve “Ilımlı İslam” güzellemesi yapan bildirileri de yetmez. Bu ülkeler, belki şu an “Siyasal İslam”a karşı sizin İslam çizginizi tercih ediyor görünürler, ama yarın “Taliban İslamı”nı da çok rahatça size karşı kullanabilirler.
TÜSİAD’ın muhalefeti de yetmez arkadaşlar sizin için. Bir 28 Şubat iklimi gelir, onların tamamı 28 Şubat iklimine göre kimya değiştirirler. Koç da yetmez, çünkü Koç’un kimyası da farklıdır sizden.
CHP ile olmaz arkadaşlar, Ergenekon farklılığı var, MHP ile olmaz ulusalcılık farkı söz konusu.
Sevgili arkadaşlar,
Ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz, aynı evde bulunan insanları farklılaştırıyorsunuz ve hatta beynin kıvrımlarını farklılaştırıyorsunuz. Tayyip Erdoğan’ı yıkmak ne demek, bir sorun kendinize. Hadi Bülent Keneş’in, Mümtazer Türköne’nin dediği gibi bir 28 Şubatçı mantığı üstlenip, “Siyasal İslam” sayalım Ak Parti hareketini. İddianamesine ne yazardınız Başsavcı Abdurrahman Çetinkaya olsanız? “Yukardan aşağı devlet eliyle ülkeyi İslamlaştırma” siyasal İslam’sa siz hangisine karşı çıkardınız? Seçmeli Kur’an dersine mi, Siyer’e mi? 444 ile gelen İHL’lerin orta kısmına mı? Kamuda başörtüsü serbestliğine mi?
Böyle, yerli veya uluslararası odaklara siyasal İslam’ı ihbar ediyor bir rolde gözükmek İslam’a hizmet için yola çıkan bir cemaate yakışır mı? O Cemaat’in sade bağlılarının onayını alır mı?
İnanın babanıza, annenize bile anlatamazsınız bu misyonu. Anne-babanıza bile yabancılaşırsınız.