Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından birinin ‘isim babalığı’nı yaptığı kavramı herhalde duymuşsunuzdur: ‘Değerli yalnızlık’... Türkiye’nin ‘ilkeli’ dış politikasıyla uyumlu pek ülke kalmayınca bulunan bir kavram bu... Kimi bu durumu eleştirilecek bir gelişme sayıyor, kimi de övünme vesilesi kabul ediyor...
Kimse için iyi değildir yalnızlık; ülkeler için ise olağanüstü kötüdür. Günümüzde ülkeler, komşularından başlayarak, kendilerine benzeyen başka ülkelerle biraraya gelmeye çalışırlar.
En cazip ülke etrafı kalabalık ülkedir.
Türkiye bölgesinde önemli bir ülke. Politikanın kuşku zemininde yapıldığı bir ülkede iktidarın halkın yarısının oyunu almayı başarması ve istikrarlı bir on yıl yaşanması Türkiye’nin önemini daha da artırdı. Daha önce zor alınan vizelerle gidilen nice ülkeyle birdenbire vizesiz seyahat lüksü yaşamaya başlamadık mı?
Nazara inanıyorsanız ve ülkelerin de nazara uğrayabileceğini düşünüyorsanız, Türkiye için “Nazara geldi” diyebilirsiniz... Bugün birlikte hareket ettiğimizi söyleyebileceğimiz pek az ülke bulunuyor.
Eleştirenler bunu uygulanan dış politikaya bağlama eğiliminde. Oysa Türkiye gıpta edilen bir ülke haline geldiği dış politik çizgisini terk etmiş değil; hiçbir ülkeye karşı husumet beslenmiyor, herkesle iyi geçinme hâlâ arzulanıyor. Başarılı politikayı belirleyip uygulayanlar da değişmedi.
Bu durum konuyu ele almamı düşündüren kuşkuya sevk ediyor beni: Acaba Türkiye bir ‘yalnızlaştırma’operasyonuna mı muhatap?
Ülkeler nazara gelmez, ama oyuna gelebilirler... Gıpta edilmek, özenilmek, benzemeye çalışılmak istenen ülkeler, eğer bu durumları başkalarını rahatsız ediyorsa, pekâlâ husumet çekebilir... Eskiden husumet aleni olabiliyor ve çatışmalara yol açabiliyordu; günümüzde daha ince operasyonlara muhatap olmakla sonuçlanabiliyor bu tür durumlar...
Örnek az değil, ama ülke ismi verirsem yanlış anlaşılabilirim.
Gıpta edenlerin sayısı arttıkça, Türkiye’ye yönelik değerlendirmelerin, hiç değilse bazılarının gözünde, olumsuza dönüştüğüne inanıyorum.
Sonunda bugünkü ‘değerli yalnızlığı’ yaşatacak bir dizi gelişme gerçekleşti ve Türkiye durduğu yerden milim sapmadığı halde yalnızları oynamaya başladı. İktidarın kendisine yönelik eleştirileri anlamakta zorlanmasının sebebi de bu: Kişiler ve politikaları değişmediği halde durumun farklılaşmasını dış etkenlere bağlama eğiliminde iktidar...
Dış etkenler tespiti bütünüyle yanlış değil, ama sebebini ve bunun nasıl gerçekleştiğini anlamaya yarayan bir tahlil eşliğinde yapılmadığı için tespit, soruna çözüm bulmakta zorlanılıyor. Oysa çıkış amaçlı formüller ancak doğru tespitler eşliğinde işe yarar...
Uluslararası arenada meydana gelen yalnızlık tek başına büyük önem taşımaz; ancak soruna hakkıyla yaklaşılmaz ve doğru teşhis konulmazsa, iktidarı içeride de yalnızlaştıracak yeni gelişmeler işin rengini büsbütün değiştirebilir.
Yazıyla yapmaya çalıştığım var olan fotoğrafa tamamen nazari bir bakıştır, yoksa “Ben soruna hakkıyla yaklaşabiliyorum, benim teşhisim doğrudur” diye bir iddiam yok... Yalnızca “Fotoğrafa bir de bu yönden bakın” demek istiyorum.
Cannes Film Festivali’nde ödülünü 2008’de “Yalnız ve güzel ülkem” diye alan sinema yönetmeni Nuri Bilge Ceylan ne demek istemiş olabilir?