Dustin Hoffman’ın oynadığı, Türkçe’ye “Başkanın adamları” olarak çevrilen “Wag the Dog” adli meşhur filmde, Amerikan başkanının seks skandalını örtmek için Arnavutluk ile yalandan savaşa girilmiş gibi haber üretimi yapılır. Bu üretilmiş savaş kamuoyunda oldukça iş görür. Bu sahte gerçeklik kurgulama durumu sadece Hollywood filmlerinde görülmez. Örneğin ABD halkını ve dünya kamuoyunu Irak savaşına ikna etmek için Saddam’ın kimyasal silahları yalanının sistematik olarak üretildiğini bugün hepimiz biliyoruz. Yalnız eskiden bu türden manipülasyonları devletler yapabilirdi. Şimdi twitter, facebook vb sanal alem araçları yüzünden aynı şeyleri daha küçük siyasal birimler de yapabiliyor. Bugünlerde Kobani üzerinden yaşananlar bu halin tipik bir örneği.
Yalan üzerinden gerçeklik inşa etmek
Kobani’de DAİŞ/ IŞID’ın yaptığı saldırı için, DAİŞ militanlarının Türkiye’den girdiğini iddia ederek bunu yaymak, yalan bilgi üzerinden algı ve söylem kurmanın tipik örneği. Gerçeklik bir gün içinde anlaşılmasına rağmen, Türkiye DAİŞ, AK Parti DAİŞ birlikteliği algısı çoktan dolaşıma girmişti. Aynı şey Cumhurbaşkanlığı sofrasının 5 milyon olduğu meselesinde de oldu. Aslında benzer durum 7-8 Ekim Olayları’ndan önce de olmuştu. Daha geriye gidersek benzerleri Gezi Olayları’da da yaşanmıştı. Yani, tekil bir olayla karşı karşıya değiliz. Sistemli, tekrarlayıcı şekilde ve bir metodun parçası olarak gerçekleştirilen bir durumla karşı karşıyayız.
Çamaşır suyu nasıl DAİŞ’in kimyasal silahı olur?
En son Yıldıray Oğur, PKK’ya yakın haber ajanslarının sistematik yalanı nasıl ürettiklerini “Aşırı yalandan kaynaklanan ölümler” başlıklı yazısında oldukça iyi belgeledi. Yıldıray yazısında DAİŞ’in kimyasal silahlarının Türkiye’den gittiği haberleri yapanları şöyle anlatmış: “Haberde yakın çekim bir fotoğrafta mavi variller görülüyor. Çünkü Akçakale Sanayi Bölgesi’nde yeni açılan çamaşır suyu ve sıvı temizlik madde üreten bir tesisin ambalaj işlerini yapan bir dükkanın önü burası. Evet içeridekiler kimyasal madde. Çamaşır suyu ve pembe renkli temizlik sıvıları. Bunları markalı ambalajlarına koyarak geçimlerini sağlayan dükkan sahipleri haberlere hem gülüyor hem kızgın: “Yalancı gazeteci gelsin” yanıma diyor biri. Diğeri bidonlardan birini açıyor çamaşır suyunu eline döküyor ve yıkıyor. Şişesi bir milyonmuş. Esnaflardan biri ‘ABD silah yapıyor, biz çamaşır suyu, yoksa bizim işimize de mi göz koydular’ diyor”.
Bir mücadele taktiği olarak yalan haber
Bu yalanlar ve yalanlar üzerine kurulu siyasal pozisyonlar haberci yanılmasından kaynaklanmıyor. İstemeden düşülmüş yanılgılar değil. Sistematik olarak üretiliyorlar. Gezi Parkı olaylarında da bedeni doğranmış kadınlar, TOMA altında kalmış kadın ve çocukların, üstelik resimli, yalanları boy göstermişti. Yalanla siyasal gerçeklik kurup, bunun üzerinden kitleleri ayaklandırmak veya siyasal mücadele vermek artık bir “teorinin” parçası. Sol örgütlerin banka soyup, o parayla devrim yapması gibi bir şey. Amaca uygun her şey mubah anlayışının yeni bir versiyonu. Yalanlar, kitlelerde isyana sebep olacak duygusallık yaratmak amacıyla kullanılıyor. Yalanla algılar inşa edip, kitleleri istedikleri yöne yönlendiriliyor.
Siyasal gruplar kendi gerçekliklerini inşa ediyorlar
Modern dünyada üretilme süreçlerine tabi çoklu bilgi ve haber bombardımanı altındayız. Bireylerin kendi imkanları ile hakikati yalan olandan ayırması oldukça zor. Bir çok kişi kolay yoldan kendini ait hissettiği grubun haber kaynaklarına kendini teslim ediyor. Bu sebeple de, aynı insanlar, aynı haber kaynakları ile muhatap ola ola kendilerine özgü bir gerçeklik inşa ediyorlar. Aksi yerden gelen farklı haberler, ötekinden geldiği için göz ardı edilebiliyor. Üstelik buna yukarıdan aşağı örgütlülük ile bilginin aktarımı ve yüz yüze iletişim kullanımı da eklenince, kapalı cemaatlerin kendi gerçeklikleri inşa edilmiş oluyor. PKK -KCK- HDP çizgisi tam da bu mekanizmalarla, DAİŞ ile AK Parti arasında kurduğu ilişkiye inanmış gençler sokaklarda katliam yapmıştı.