Durduğunuz yer, bakış açınızı da belirliyor elbet!.. Gar Meydanı katliamından hemen sonra olay yerine polisleri sokmayan “militan kadrolar” gibi o kadrolara liderlik yapma iddiasındakilerin duruş ve söylemleri de önemli.
Canlı bombaların kendilerini ve 97 insanı havaya uçurduğu o anları “fırsat”a dönüştürmek isteyenlerin kimler olduğunu daha açık yazmakta fayda yok mu?
DİSK’in sözcüsünden HDP’lilere... Oradakilerin kanı üzerinden biriken enerjiyi “devlet”e, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Ak Parti’ye, geçici hükümete yıkma eğilimlerinin maksadı sadece 1 Kasım seçimlerine yönelik olabilir mi?
Önemli bir siyasetçi şöyle dedi, “Bu saldırı sadece seçim endeksli olsaydı seçime daha yakın bir zamanda yapılırdı!”
O halde Gar Meydanı katliamının nihai hedefi ya da tek hedefi 1 Kasım seçimlerini etkilemek değil.
Ama, HDP ve yandaşları menfur saldırıyla oluşan atmosferden istifade etti. Suçluyu ilan etti... “Katil devlet!”
“Katil devlet” diyebilme cüretini gösterenin bu kesin yargısı, ne istihbaratın zaafına, ne kolluk güçlerinin yetersizliğine yapılmış bir vurgu değil.
Doğrudan devleti suçlu-fail ilan eden bir yargı cümlesi.
Demirtaş, kurduğu “Katil devlet” cümlesinin etkisini artırmak için (tıpkı Gar Meydanı’nda kullanılan patlayıcının etkisini artırmak için kullanılan demir bilyeler gibi) birkaç yalanı da beraberinde söyledi.
“Ölü sayısı devletin açıkladığı gibi 97 değil 128” dedi örneğin.
Olayın üzerinden günler geçtikten sonra “özür dileriz” açıklaması ise Demirtaş’tan değil HDP’den geldi. “Yanılmışız ölü sayısı 128 değilmiş” diyerek...
***
“Katil devlet” yalanıyla başlayan “Ölü sayısı devletin açıkladığı gibi değil” yalanıyla devam eden, HDP’ye oy istemekle sürdürülen ve nihayetinde “Kasım’da devirmekten” bahsedilen açıklamaların tamamı HDP eş Başkanı Selahattin Demirtaş’a ait.
Aynı Demirtaş’ın “sırıtık” yüz ifadesini de unutmuş değiliz!
Bugün Demirtaş’ın eldeki veriler ve bilgiler karşısındaki tavrını merak etmiyor olamayız?
Peki bugün itibariyle ne biliyoruz?
Öncelikle, twitter hesabından “Bombalı eylemin gerçekleşeceğini” önceden haber verenlerin PKK terör örgütü ile ilişkili olduğunu biliyoruz.
Biliyoruz ki bu iş en az iki örgütün-birbiriyle mücadele ettiği söylenen DAEŞ ve PKK terör örgütleri- işi..!
Yine biliyoruz ki, bu iki örgütün o canlı bombaları patlatırken tek hedefleri 1 Kasım seçimlerini etkilemek değil.
Suriye’deki son pozisyon...
Volkswagen krizi...
Rusya’nın Ukrayna sonrası Batı ile olan ilişkileri...
Suudi Arabistan- İran gerginliği...
Nihayetinde Türkiye’nin yeni güç dengelerinde aldığı pozisyon..!
Dünya güç dengelerinde bizi de ilgilendiren kısmıyla savaş meydanı Suriye görünüyor. Bu meydanda son 3 haftada olup bitene bakmak bile bize bir şey söylüyor.
Hele ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel temasları sonrası batı medyasında “Erdoğan’dan vazgeçilemez. Türkiye’den vazgeçilemez” türü yazıların yer almasından hemen sonra Gar Meydanı katliamının yaşanması bize “Türkiye’nin yeni aksta nasıl yer alacağı”yla ilgili sorunun ipuçlarını veriyor.
Rusya lideri Putin en son açıklaması ile Türkiye’ye ılımlı mesajlar veriyor. Almanya Şansölyesi Merkel İstanbul’a geliyor.
Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri yeniden tanımlanıyor.
Tam da bu noktada taraflar kartlarını, kozlarını açıyor.
Türkiye’nin elinde en başta “haklı olma” kozu var. Dahası mülteci sorunuyla birlikte Suriye meselesinin Avrupa’nın sosyolojik bir meselesi olup olmayacağı Türkiye’nin elinde.
Rusya ile olan gerginlikte ise zaten işin rengi ortaya çıktı. O yüzden Putin inşaat sektörüne ilişkin cümleler kuruyor.
Almanya’nın Türkiye’yi yanına çekme çabasının sonuçlarını da kısmen hafta sonu göreceğiz.
Bu noktada, Amerika’nın PYD’ye 50 tonluk silah yardımını da doğrudan Türkiye’yi tercihleri konusunda zorlamaya dönük hamle olarak okumalıyız.
Zaten bu yüzden New York Times yeniden Türkiye aleyhi yayına başlamış görünüyor. New York Times “Ne yas ne zafer Türkiye’yi birleştiriyor” başlığıyla yayınladığı makalede “Son reaksiyonlar ülkenin (Türkiye) tehlikeli bir şekilde kutuplaştığına dair derinleşen hissiyatı yansıtıyor” diyen girift bir cümle kuruluyor.
Son noktada, Gar Meydanı katliamı bizim fay hatlarımızın en kırılgan olanına konan dinamit lokumuydu.
Husumeti, karşıtlığı derinleştiren bir hamleydi.
Geçmişimizde bu tür hadiselerin yaralarını uzun yıllar sarmakta güçlük çektik.
Ama bu kez faillerin failleri çok daha bilinir halde.
Bize düşen, samimice yerlilerle işbirlikçileri ayırabilmek.