Oxford Üniversitesi'ne bağlı Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü'nün araştırmasına göre en çok yalan habere mâruz kalan ülke Türkiye.
Hiç şaşırtıcı değil. Adım gibi eminim ki yurtdışından fonlanan gazetecilerde de Türkiye açık ara birincidir. Araştırmadım ama yalan haberle, yurtdışından fonlanan gazeteci oranı birbirine paralellik gösterir.
Nihayetinde bu gazetecilere paralar yurtdışından hayır olsun diye gönderilmiyor. Parayı verenler karşılığını ister; Kendi çıkarları doğrultusunda, maaşa bağladıkları gazetecilerden hedefteki ülkenin halkını yönlendirecek haberler yapmalarını isterler.
Onlar için yaydıkları yalan haberin hemen yalanlanacak olması mühim değildir. Yalan haberi piyasaya sürmeleri onlar için kâfidir. Fonladıkları yerel gazeteciler de yalan haberi hemen yayarak, yalan haber üzerinden yazıp çizerek ve video çekerek görevlerini ifâ ederler.
Türkiye'de sadece fonlanan gazeteciler değil siyasetçi görünümlü unsurlar (Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ümit Özdağ vb.) da yalan üzerinden halkı yönlendirmeye çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşmasıyla yalan bombardımanına tutulacağımız aşikâr. Yalanla mücadele zordur. Hele içinde bulunduğumuz internet çağında. Hızla yayılan bir yalanın gördüğü alâkayı doğru haber görmüyor! Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı işte bu zorlu görevi üstlendi ve bünyesinde "Dezenformasyonla Mücadele Merkezi"ni kurdu.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) tarafından düzenlenen "Yeni Medya ve Dijital Terörizm Çalıştayı'nın" açılış konuşmasında merkezin kuruluş gayesini şu sözlerle anlatıyor:
"Hepimizin tanık olduğu üzere, iletişimin daha hızlı bir hal aldığı, tek taraflı etkileşimin çok yönlü olmaya başladığı, bilginin çok hızlı yayıldığı bir yeni medya dönemini tecrübe ediyoruz. Dolayısıyla, yüksek erişim ve kullanım oranlarının sağladığı avantajlarla birlikte, dijital mecralarda işlenen suçlara, dijital terörizme, dezenformasyona daha fazla maruz kalma ihtimaline karşı da önlem almak durumundayız. Meseleyi sadece dijital mecraların hızı ve özgürlüğü ekseninde ele alıp, her türlü düzenleme girişimini hıza ve özgürlüğe bir müdahale olarak algılamak, çok sığ ve dijitalleşmenin risklerini göz ardı eden demode bir bakış açısıdır. Hakikat ötesi dönemde bu mecralar ne yazık ki gerçekler ve yalanlar arasındaki çizginin görünürlüğünün yitirilmesinin aracıları olarak da kullanılıyor. Sürekli bilgi akışının olduğu yeni medya platformlarında kasıtlı ve sistematik şekilde dolaşıma sokulan yalan ve yanlış haberler, kitlesel algının yönetiminde bir enstrüman yapılmaya çalışılıyor. Ülkemizde sosyal ağlar başta olmak üzere dijital kanallar üzerinden haber takibi yaygınlaşmaya devam ettikçe kullanıcıların yalan haberlere maruz kalma oranı da artıyor. Bu, kuşkusuz sadece endişe duymamız gereken bir durum değil, aynı zamanda kamu çıkarı adına dikkatle takip etmemiz ve gerekli tedbirleri almak için gayret etmemiz gereken bir durumdur."
Dijital işgallerin konuşulduğu vasatta dijital savunma ve taarruz cephelerini tahkim etmek bir vatan görevidir. Ki yalana teslim olmayalım, yalana yenilmeyelim!