Yayınladığınız bir haber nedeniyle “pardon” dediğinizde ülkeniz iç savaşa girmiş olabilir!..
Devletlerin silahlı kuvvetlerinden çok, medya/sosyal medya üzerinden örgütledikleri “trol tugayları” ile savaştıkları bir çağda, “yalan haber”, tahrip gücü çok yüksek silahtır.
Yalan haber yeni bir kavram değildir. Yeni olan, günümüzün “melez medya” sisteminde, siyaset ve ekonomiyi belirleyen “ana güç” haline gelmesidir.
“Gerçek ötesi” (post-truth) bir zeminde, medyanın yalanlardan yeni bir dünya ürettiği dönemden geçiyoruz.
Bu, günümüz popülist siyasetçilerinin işine gelen bir gelişme.
Dünyanın yeni kuşak siyasi liderleri gerçeklerle ilgilenmektense, gerçek kavramını kendi düşünceleri doğrultusunda yeniden düzenlemeyi tercih ediyorlar.
CHP bünyesinde yaşanılan son gelişme açık örnektir. Olmayan bir olayı tartıştığımızın farkında mısınız? Rahmi Turan’ın yazısında sözü edilen ziyaret ve görüşme hiç olmadı!.. İddiaların akışında yer alan şahısların söylediklerinin hiçbiri doğru değil…
Ama toplumun bir kesimi, destekledikleri partinin lider kadrosunun iddiaları doğrultusunda, Erdoğan’ın böyle bir kumpas tezgahladığına inanıyor!..
Bu, insanlık için yeni bir süreç: Medyanın ürettiği “sanal gerçeklerin” kabul gördüğü “yalan dünyada” yaşıyoruz.
BİLGİ PROLETARYASININ ACİZ DURUMU
Bilgiye ulaşmaktan çok, akan bilgiyi tarif etmenin hayati önemde olduğu döneme girdik.
Matbaanın mucidinden mülhem “Gütenberg insanı” için bilgiye ulaşmak zorlu bir uğraştı, bilişim devrimi sonrasında “bilgi proletaryasına” dönüşen insan için önemli olan bilginin doğru olanını bulabilmektir…
Çünkü…
“Yalan haber” sosyal medyada bulduğu ana zeminle siyaseti belirliyor, ekonomiyi çökertebiliyor, hatta devletler arasında savaş çıkarmanın yollarını arıyor.
Anlaşalım: Yalan haber, yanlış veya eksik haber değildir, kaynağı korunamaz, yapan ve yayanı da hesap verir.
BAYKAL’I KORUMAMIZ GEREKİYORDU
Yalan haber ve yasadışı takip/dinlemelere dayalı internet yayıncılığının bir devletin ulusal güvenliği açısından yüksek risk oluşturduğunu bugün söylemiyorum.
Bakın, bundan yaklaşık 7 yıl önce (Böcek ve Füze, STAR, 27 Aralık 2012)(1) ne demişim: Bu ülkede bir ana muhalefet lideri (Deniz Baykal)internete sızdırılan bir kaset sonucu siyasi yaşamını noktaladı... O dönemde yaşanılanların, “devletin derin olmayan kanadına” iyi bir ders olduğunu, (…) anlıyoruz... Önemli bir siyasi partinin lider değişimine yol açan “kaset komploları” da “ulusal güvenlik” açısından zaaftır!..
Türkiye, bu yazıdan tam bir yıl sonra 17-25 Aralık emniyet-yargı darbesiyle karşılaştı.
Eğer Baykal’a düzenlenen o kaset kumpasını bir “ulusal güvenlik” sorunu olarak ele alıp, siyasi lideri koruyarak komplocuların üzerine tam olarak gidilebilseydi, yüksek ihtimal, 17-25 Aralık 2013 girişimi de önlenmiş olacaktı.
Türkiye’yi, DEAŞ’a yardım eden ülke konumuna sürükleme amaçlı MİT TIR’ları komplo haberini gazetesinin manşetine taşıyan Can Dündar, savcılık ifadesinde ne demişti: Elimde bu iddiayla ilgili belge yok, duyum aldım!..
Emperyalist mahfeller için üretilmiş yalan haber onu, “el üstünde tutulan ünlü bir kaçak” yaptı!..
“XYZ Bankası batıyor” diye haber yapıp Dolar’ı 10 TL’ye fırlattıktan sonra, “duyum almıştım” diyebilir misiniz, geçiniz.
TETİKTE VE ENDİŞELİYİM…
Kim, Talat Atilla-Rahmi Turan hattında siyasetin ve medyanın yalan haber refleksini tarttı?
Bir köşe yazısındaki sıradan iddianın siyaset-medya zemininde bu kadar büyük bir dalgalanmaya neden olmasını hangi güçler gelecek stratejileri için önemle not aldı?
Deniz Baykal ve bazı MHP’li milletvekillerine yapılan “kaset kumpasları” ve yalan haber yayıncılığında tepkimizi analiz eden güçlerin sonrasında neler yaptığını biliyoruz.
Fazla kaptırmadan tetikte olmakta fayda var.
(1) https://www.star.com.tr/yazar/bocek-ve-fuze-yazi-715138/