Almanya Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı SigmarGabriel ile Adalet Bakanı HeikoMaas, Spiegel Online haber portalı için “Erdoğan'ın kültür savaşına Almanya'da yer yok” başlıklı ortak makale kaleme aldı.
İki bakan, “Türk hükümetinin Almanya’da nüfuz oluşturma girişimlerine, Alman topraklarında PKK gibi kriminal, terörist ve aşırıcı faaliyetler içindeki Türk örgütlere karşı nasıl kararlı bir mücadele içindeysek aynı şekilde karşı koymalı ve cezai işlem uygulamalıyız” dedi.
“PKK ile nasıl mücadele ediyorsak…”
O yüzden enseyi karartmayın.
Zira Almanya’nın PKK ile mücadele ettiği falan yok!
(Ayrıca, fark etmişsinizdir, terör örgütü PKK’dan bahsederken bu kez ‘Türk örgütler’ ifadesini kullanmışlar.)
Gabriel, önceki hafta da, Türkiye’de tutuklu Türk-Alman çifte vatandaşı Deniz Yücel’in serbest bırakılması için ‘diplomatik ve ekonomik araçlar’ kullanacaklarını söylerken, “Sonuçta hükümet Türkiye'yi işgal edecek değil” demişti.
Enseyi karartmamak için bir neden daha:
Almanya Türkiye’yi işgal etmeyecek!
***
Gabriel, hafta başında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine yönelik açıklamalarından sonra eşinintehdit edildiğini iddia etmişti.
Gabriel, “Erdoğan'ın tarzı, belli ki bazılarını eşimi sıkıntıya sokmak, rahatsız etmek yönünde motive ediyor”diyerek doğrudan Erdoğan’ı sorumlu tutmuştu.
DW’nin haberine göre, Alman polisi, Gabriel'in eşinin muayenehanesindeki telesekretere mesaj bırakıldığını, mesajın içeriğinin SigmarGabriel'in siyasi faaliyetleriyle bağlantılı olduğu doğruladı.
Ancak, “mesaj bırakan kişinin kimliğinin tespit edildiği ve polis tarafından bilinen bir kişi olduğu” ve mesajın da “Dışişleri Bakanlığı'nın genel tehdit değerlendirmesi kapsamına girmediği” açıklandı.
Yani;
Mesaj bırakan ‘polisin tanıdığı’ biri; ya sabıkalı veya ‘iyi çocuk’!
Ve ortada bir tehdit yok!
Gabriel, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nı suçlamak için en masum ifadeyle ‘manipülasyon/çarpıtma’ yaptı.
Gabriel’in şu çağrısına kulak verip üzerimize düşene yapalım: “Tüm demokratlar yalan haberlere karşı durmalı.”
Sonrası, AB’nin yalan haber ve dezenformasyonla mücadele amacıyla kurduğu ‘East Stratcom’un işi.
Ya da Almanya’da Başbakanlık bünyesinde kurulan ‘dezenformasyonla mücadele merkezi’nin.
AB Komisyonu Başkanı Juncker’in şu sözlerini de hatırlatıp, görevimizi tamamlayalım: “Avrupalılar, kimlerin kendilerine palavralar anlattığı, kimlerin ise gerçeği aktardığına dair gittikçe daha duyarlı hale geldi.”
Türk seçmen sayısı kaç?
26 Temmuz’da DeutscheWelle’de okumuştum; göçmen araştırmalarında uzman Data4U adlı enstitünün verilerine göre Türk kökenli seçmen sayısı 1 milyon 250 bin.
Önceki gün yazımda bunu referans aldım.
Ancak dün yine DW, Federal Seçim Kurulu’nun Başkanı DieterSarreither’in açıklamasını yayınladı: “Oy kullanma hakkına sahip 720 bine yakın Türk kökenli Alman vatandaşı var.”
Rakam neredeyse yarı yarıya düşük!
Sarreither’e de öyle gelmiş olacak ki, “Genel seçime katılacak olan münferit seçmen gruplarının kökenlerine ilişkin istatistiki saptamada bulunmanın zor olduğunu” eklemek zorunluluğu hissetti.
Data4U’nun araştırması mı sorunlu, Alman makamlarının ‘Türk kökenli seçmen’ tanımı mı?
Almanya hükümeti Türk kökenlileri ‘az’ göstererek, Türkiye karşıtı partilere oy vermemelerini ‘gizlemeyi’ mi hesaplıyor?
Bu komik olur.
Almanya şunu anlamalı:
Türk kökenli seçmen, Alman hükümetine karşı Türk hükümetini veya tersini savunan bir konuma itilmek istemiyor. Aksine, ilişkilerin iki ülkenin ve halklarının kazanacağı şekilde yönetilmesini istiyor.
Yani Türkiye için değil, Almanya’nın daha iyi yönetilmesi için oy kullanacaklar.
Oylarının ‘görünür’ olması Almanya için daha iyi.