Doktor olunca insanın adının başına ‘Dr.’ eklenmekle kalmıyor cemiyetin aşina olmadığı nice halleri oluyor doktorların.
Hani bir meşhur söz vardır; “Tıbbiyeden her şey çıkar arada bir de doktor çıkar.” Doktor Yakup Efendi de öyle garip halleri bünyesinde birleştirmiş adamdı.
Mesela sabah uyanır uyanmaz bir elma yerdi. Neymiş efendim İngiliz adetiymiş elma vücudun temizliğini yapıyormuş. Sen elmayı o niyetle yiyorsun da bakalım elmanın haberi var mı senin niyetinden?
Sofraya pijamayla oturmayı saygısızlık sayar ve takım elbisesini giyerdi. Takım elbiseye ayırdığı parayı en şöhretli assolistler sahne kıyafeti için harcamamıştır. Kendine mahsus iki terzisi vardı. Biri yazlık takımlar için öteki kışlık takımlar için.
Türlü alengirli huyları olan Dr. Yakup’un dillere destan olacak işlerinden en meşhur olanı evleneceği kızın gitar çalmasını istemesidir.
Doktor ile evlenmek genç kızların rüyalarını süslerken Dr. Yakup gibi biri acaba o rüyaların neresindedir?
Naciye doktorun çalıştığı hastanede muhasebe bölümünde memur idi. Doktor kısmı hastanede paşalar gibi muamele gördüğünden hastane memurlarını pek tanımazlar. Ama Naciye hanım hatun duruşuyla, işindeki titizliği ile dikkat çekmeyecek bir kız değildi. Buna rağmen yine de Dr. Yakup ile karşılaşmaları zordu ama hastane yemekhanesi herkesi eşitleyen amir memur ayrımı gözetmeden hemen herkesin yatılı okul öğrencisi muamelesi gördüğü yer olduğundan karşılaştılar.
Doktor Yakup bu karşılaşmadan sonra resmen Naciye’ye tutuldu.
Millet de bu alakayı pek münasebetsiz bulmadı. Yakıştılar birbirlerine dediler.
Gel zaman git zaman herkes Naciye ile Yakup’tan hayırlı bir haber almak için beklerken doktorun garip isteği herkesi şaşırttı.
Doktor, Naciye ile dünya evine girmek için Naciye’nin gitar çalmasını ve muhakkak Rodrigo’nun gitar konçertosunu çalmasını bekliyordu.
Başta ne dedik; Yakup garip adamdır. Bu garip isteği ilk duyduğunda Naciye de gülmüş. “Alem adamsın Yakup Beyciğim.” demiş ama Yakup donuk gözlerle işin şakası olmadığını anlatmış.
Naciye Rdorigo’nun cenaze marşı gibi olan o parçasını akıcı bir üslup ile çalmalıymış.
“Senin akıcı üslubun batsın Yakup, gül gibi kızdan istediğin şeye bak!” dedi millet.
Ama Yakup inat atına binmişti ve inmedi hiç.
Araya hatırlı adamlar girdi. Diller döktüler. “Yahu bu devirde böyle edepli kızı bulmuşsun başlatma gitarından be adam!” diye çıkışanlar bile oldu.
Ama Yakup Nuh dedi Peygamber demedi.
Naciye gitar kursuna gitti.
Çok uğraştı.
Ama olmadı.
Sevdiği istiyor diye değil devletten emir gelse bile gitara kabiliyeti olmayan çalamaz. Bunu herkes bilir ama bir umutla herkes Naciye’den iki tıngır mıngır yapmasını bekledi.
İşte o günlerde Naciye’nin bir akıllı arkadaşı kulağına fısıldadı.
“Kız sen deli misin? Bugün senden gitar çalmanı isteyen yarın neler bekler Allah bilir. Gün yakınken bu işten vazgeç.”
Ve Naciye bu işten caydı.
Görenler diyor ki Naciye gitarı kırmış. Ve “...al sana konçerto.” diyerek Yakup’un ayaklarının dibine bırakmış gitarı.
O günden sonra herkes bir “oh” dedi meğer Yakup’un istediğinden herkes sıkılmış.
Aradan günler geçti. Doktor Yakup epeyce bir zaman bekar gezdi ama Naciye gitarı kırmasının üzerinden altı ay geçmeden bir başkasıyla dünya evine girdi.
Şimdi görenler diyor ki Yakup Rodrigo’nun o kasvetli parçasını dinlemeden güne başlamazmış.
Dinlerken elinden kaçırdığı Naciye’yi de anıyor mudur acaba...?