"Avrupa, tarihi kararlar verme tekelinin salt kendinde olduğuna inanmış : yükselme ve gelişme döneminde bu görüşten çıkarak, başka uygarlıkların ya hiç olmadığı ya da bir işe yaramadığı kanısına varmış. Bu gün bunun ne kadar da pahallıya patladığını iyiden iyiye anlamaya başladı.” G. Balandier (Sorbon’da Afrika Halkları konusunda toplumbilim dersleri veren profesör)
Sömürgecilik gerçeği nedir kuzum? Batı’nın, o da hepsi hepsi bir avuç Avrupalının teknolojideki üstünlüğüne sırt dayayarak adım adım bütün yeryüzünü ahtapot gibi koıllarıyla sarmalayıp kanını emmesidir değil mi?Afrika’dan önce Amerika’da da aynı haltı yememiş midir? Kolomp öncesi Amerika’daki uygarlıkları gözünüzün önüne getirsenize. Kutsal Katolik Hıristiyanlık adına Aztek ve İnka’ların uysal ve barışcı uygarlıklarını kanında boğdular; soykırımın dik alasını uyguladılar. Bu rezilliği de Katolik mezhebi adına yapmanın övüncü içinde, sevaba bulandıklarına inanarak soykırımı kanıtlamak isteğiyle gravür gravür gelecek kuşaklara bırakmışlar kazığa vurulmuş İnka’ları, ateşe verilmiş tapınakları. İnka ve Aztek’ten girip Afrika’daki uygarlıklardan çıkmışlar sonra da hızlarını alamayıp Müslüman’lara saldırmışlar, zincirden boşanmış kuduz itler gibi. Yalan mı? Ünlü destanlarıChanson de Roland’a (Roland’ın Türküsü) bir göz atsana : “Yıktık yaktık, Müslüman milletini ya Hıristiyan ettik ya da kellesini kestik!”
Şimdi bir ukala çıkar, “iyi de bu Batı’nın karanlık çağıdır...Rönesansı ne yapacaksın? Buhar makinesini, elektriği ne edeceksin?” diye dikilir karşına. Geç bunları anam babam geç! Çağdaş varsaydığın Batı’nın davranışını, hangi değer yargısına vurursan vur karanlık çağdan daha farklı bir “Batı” bulamazsın. Düşünün hele, on dokuzuncu yüz yılın sonunda dünyada bağımsız kalmış birtek Hıristiyan olmayan ülke bulun bana! Osmanlı, Japonya ve de İran’ın dışında. Tabi ekonomik bağımlılığı saymazsan! Bakın son üç yüz yılın bütün savaşlarını Batılılar çıkarmış; soykırımların sorumlusu tek Batılılar olmuş. Ha tabi ırkçılığı da unutmayın sakın. Siz ırkçılığın Batı dışında herhangi bir yerde siyasal ve toplumsal ağlatılara dönüştüğünü gördünüz mü Allahınızı severseniz! Sakın Ermeni ve Kürt sorunlarına girmeyin; orada da bolca Batı’nın ayak izlerini ve öykünmeciliğini bulursunuz.
Ha kalkıp “Goethe, İbsen, Beethoven, Bach, Flaman ressamları falan filan derseniz, size şu örneği verebilirim: Sizin çok ince, kibar pek de varlıklı bir komşunuz olsa. Kitaplığı en nadide eserlerle dopdolu, piyanoya oturdu mu kimleri, kimleri döktürse birbiri ardına, şiirine kulak verdiniz mi gözleriniz dolsa; ama bir gün öğrenseniz ki, bu evi dikip içini düzmek uğruna bütün komşularını haraca bağlamış, kimini vurmuş, kimini bire kırmış, kimini evinden yurdundan etmiş...ona aynı saygıyı duyar uzattığı eli aynı içtenlikle sıkar mısınız? Sıkarsanız da aynada kendi suratınıza bakabilir misiniz! Düşünün hele...
(Meraklısına not: Engizisyonu hatırlayın. Dachau, Auschwitz, Gulag’tan Hiroşima’ya kadar da uzanın kafanızın içinde. Hindistan’dan son Irak işgaline, derken Gazze’ye de bir göz atın dilerseniz. Ve de IŞID’dan dalın PKK nam kaltabanlardan çıkın. Bu konuları irdelememi bana bıkmadan söyleyen rahmetli Kemal Tahir ve Attila İlhan’ı rahmet ve minnetle anıyorum)