Dün, 3. C.Başkanı Celâl Bayar'ın 1986'da ölümünün 37. Yıldönümüymüş..
Celâl Bayar'ın gelişigüzel bir anma ile geçiştirilmemesi gereken bir isimdir..
1908'deki 2. Meşrutiyet' sonrasında 'İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin İzmir Başkanı ve Talât Paşa'nın da has adamlarındandı. 1884'de doğmuştu, Gemlik- Umurbey'de..
Şevket Süreyya (Aydemir) 1973'lerde, İstanbul-Osman Bey'de bir mekânda 15 günde bir yaptığı ve İstanbul Hukuk'tan yeni mezun olmuş bir genç olarak takib ettiğim sohbetlerde, '1910'daki Çırağan Yangını'nın sıradan bir yangın değil, İttihadçı'lardan bir grubun gerçekleştirdiği bir 'yakma' olduğunu ve son derece zengin olan o sarayın önce soyulup, sonra yakıldığını ve onu yakanlar arasında Mahmûd Celâl (Bayar) Bey'in de bulunduğu belgelerini ortaya koyduğunu ve bunu kendisine de gösterdiğini, ama o konuda sustuğunu ve 'Ben de Yazdım..' isimli hatırâtında da bu konuya hiç değinmediğini' belirtmişti.
Bunun üzerine, 'Üstad, benim ortaokul günlerinde cep kitapları vardı, 5816 sayılı mâlum Koruma Kanunu çıkarıldıktan sonra o kitaplar piyasadan kayboldu. O kitablardan birisinde Çırağan Yangını'nda Mustafa İsmet ve M. Kemal Beylerin de olduğunu okumuştum, ne dersiniz?' diye sorduğumda, Aydemir, çok dürüst bir cevap vermiş ve 'Genç kardeşim, ben tarihçi değilim, bir dünya görüşünün mensubuyum. Ben Celâl Bayar'ın belgelerini gösterdim; onlara karşı olanlar da onları yazsın, ben yazmam..' demişti, özetle..
Şevket Süreyya, iddiaları için hemen dosyasından Osmanlıca belgeleri de gösterirdi. 'Bu kadar belgeyi nereden buluyorsunuz?' dediğimizde ise, 'T.Tarih Kurumu'ndaki arkadaşlar, belgeleri ayıklarken, 'Bu belge bizim Şevket'in işine yarar..' diye ayırırlar' derdi.
Birinci Dünya Savaşı sonundaki ağır yenilgimiz ve arkasından gelen işgal hareketlerine karşı Anadolu'da girişilen çetin direniş sırasında, Hilafet merkezinin ve son kalenin korunması için, Hind Müslümanları da büyük malî yardımlar toplayıp gönderirler. Bu yardım kampanyalarında, merhûm Muhammed İkbâl'in de mitinglerde heyecanlı konuşmalar yaptığı bilinmektedir.
Ancak, bu paralar elbette ki, Halife-Sultan'ın Paşası olarak o mücadelenin başında olan M. Kemal Paşa'ya verilir, o da bunları daha sonra 1924'de İş Bankası'nın kurulması için vazifelendirdiği Mahmûd Celâl Bey'e veriri ve bu bankanın kuruluş sermayesinin yüzde 38'i M. Kemal'in öz sermayesi olarak gösterilir. Öldüğünde de, Banka'daki bu yüzde 38'in CHP'ye ve yüzde 10'unun gelirlerinin T. Tarih Kurumu'na ve yüzde 10'un da T. Dil Kurumu'na verilmesini vasiyet ettiği görülür. Yani Hind Müslümanlarının gönderdiği paralar, İş Bankası'na sermaye olmakla kalmaz, Kemalist-laik ideoloji ve rejimin kendine özgü politik ve kültürel çalışmaları için CHP, TTK ve TDK gibi kurumlara kaynak oluşturur. O durum hâlâ da devam ediyor.
1937'de İsmet Paşa ile M. Kemal'in arası açılır ve M. Kemal, Celâl Bayar'ı Başvekil yapar. Öyle Meclis kararı filân yoktur ve esasen o zamanki Meclis de, CHP tarafından seçimsiz olarak belirlenen kişilerden oluşur.
O sırada Dersim'de Seyyid Rıza liderliğindeki ayaklanma patlak verir. C. Bayar'ın yazdığına göre haberi verince, M. Kemal, 'Tenkil!..' (derhal yok edilsinler!..) emrini verir ve o ayaklanma çok kanlı bir şekilde ve 1,5 senede ancak bastırılır.. (12 sene öncelerde Erdoğan Başbakanlık günlerinde, Dersim Hadisesi'nin bastırılmasında, 1,5 sene zarfında öldürülen sivillerin sayısını -resmî belgelere göre- 14 bin küsur olduğunu açıklamıştı..) M. Kemal'in manevî kızı diye ve 'ilk kadın savaş pilotu' diye anılan Sabiha Gökçen de o zaman kullandığı uçakla, sivil halkın üzerine nasıl bombalar yağdırdığını zevkle anlatmıştır hatıralarında...
Seyyid Rıza ve oğlu yakalanırlar; yaşı idâmına kanunen engel olan Seyyid Rıza bir gece yarısı mahkemesinde küçültülür; oğlunun küçük yaşı da büyültülür ve önce oğul, Seyyid Rıza'nın gözleri önünde idâm edilir ve sonra da Seyyid Rıza.. Ve cesedleri yok edilir, bazı iddialara göre yakılır.
Evet, ölü'ye karşı sergilenen bu 'son derece medenî!' cezalandırmalar, asırlarca öncelerde değil, 1937-38'de olur.
Ve M. Kemal ileri derecede hastadır..
Celâl Bayar başvekildir ve 15 senenin intikam duygularını taşıyanların, onun ölümü halinde devreye girebileceği haberlerini alır ve bazılarını çağırıp, 'Ben insanı önce idâm ederim, sonra muhakeme!.' diye nasıl bir inkilabçı olduğunu sergiler..
O sırada, İsmet Paşa'nın adı ise, azl ve tard edilen kişi olduğu için, hiç anılmaz.
Ama M. Kemal ölünce.. Mareşal Çakmak, Meclis'i kuşattırır ve 'Ordu'nun İsmet Paşa'yı istediğini' belirtir ve 11 Kasım 1938 sabahı İsmet Paşa, 2.C. Başkanı ve de Millî Şef olarak oy birliğiyle seçilir..
O günlere dair not hatırâtında İsmet Paşa, 'Celâl Bey'in, o sırada çok namuslu davrandığını ve oyunlara itibar etmediğini' söyler. Yani, Bayar isteseydi onun yerine kendisi geçebilirdi, belki.. Kezâ Mareşal Fevzi Paşa kendisini de, Bayar'ı da seçtirebilirdi.
1945'de 2. Dünya Savaşı, Amerikan cebhesinin zaferiyle noktalanınca..
Amerika, kendisini 'Hür Dünyanın lideri' olarak sunar dünyaya ve halkları tarafından seçilmeyen yönetimleri muhatab kabul etmeyeceğini açıklar..
Ve Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan'ın meşhur '4'lü takrir'iyle, Demokrat Parti kurulur. 1950 Seçimleri'nde ezici bir ekseriyetle CHP ve İsmet Paşa saf dışı olur. Bayar 'Reisicumhur, Adnan Menderes Başvekil, Koraltan Meclis Başkanı ve Fuad Köprülü de Hariciye Vekili olur.
Celâl Bayar'ın 10 yıllık başkanlığı yıllarında, devlet dairelerine, Birinci Şef için, '....., Seni sevmek bir ibadettir' ve '......, Seni sevmek millî bir ibadettir..' gibi yazılı sözlerinin çerçevelettirilip asıldığını biz yaşayarak gördük..
27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi'nden sonra Yassıada'da yapılan uyduruk bir mahkemede ve mahkeme reisinin itirazlar karşısında, 'Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor..' dediği yargılamalar sonunda Celâl Bayar, sırf M. Kemal'in son başbakanı olduğu için, idâm cezası müebbede çevrildi; Başvekil Adnan Menderes, Hariciye Vekili Fatin Rüşdi ve Maliye Vekili Hasan Polatkan ise idam olundular.
Celâl Bayar ve hapisdeki DP kadrolarından 100'lerce arkadaşları ise, 1964 yılında ise, Başbakan İsmet İnönü tarafından çıkarılan bir özel 'af kanunu'yla serbest kaldı..
1925 -Hareketi'nin lideri olan Şeyh Said'in torunu ve DP'de m.vekilliği de yapan rahmetli Abdulmelik Fırat ağabeyle, 1985'de yurt dışında yaptığımız bir sohbette, Celâl Bayar'ı ziyaret ettiğini ve devamlı olarak, M. Kemal'den'den söz ettiğini; bunun üzerine, kendisine, 'Efendim, siz (fenâ fî'-l-atatürk) olmuşsunuz..' dediğini; bunun üzerine, Bayar'ın da o görüşme sırasında orada olan muharrire N. Ilıcak'a dönüp, 'Kızım, iltifat mı ediyor, intikad mı (eleştiriyor mu)?' dediğini aktarmıştı.
(Fenâ-fî'llah' teriminin, tasavvufta, 'Allah inancı içinde yok olmak, erimek' mânâsında kullanıldığını hatırlayalım..)
Bayar'ın, Adnan Menderes'e meşhur '5816 sayılı Koruma Kanunu'nu çıkartması için baskı yaptığını da bu vesileyle bir daha hatırlayalım. Kezâ, 1959 yılında Pakistan Devlet Başkanı Mareşal Eyyûb Khan, İstanbul'da bir Cuma Namazı için Sultanahmed Câmiine gitmek istediğinde, Eyyûb Khan içeri girince Bayar'ın 'Biz laikiz..' diye içeri girmeyip namaz sonrasına kadar, kapıda bir sandalyede beklediğini de hatırlayalım..
Evet, o 'celâl'ini böyle kullanmış bir Bayar'dı..
'Seyretti hava üzre denir, taht-ı Süleyman.. / Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde..'