Aslında, iki elin parmaklarından az sayıdaydılar ve tarihi değiştirdiler. Günümüzün “facebook kuşağı” için yalnız, “eski zamanların gölgeleri” olduklarını önce, Ronald Reagan’ın ölümünde (2004) anlamıştım, Margaret Thatcher’ın ölümü karşısında yaşanılan tepkisizlik bunu bir kez daha gösterdi.
Oysa, günümüz dünyası, 9 Kasım 1989 günü, Berlin’de şekillendi. Soğuk Savaş’ın sembolü olarak kabul edilen Berlin Duvarı’nın çöküşünde Reagan-Thatcher ikilisinin aralarında geliştirdikleri “çok özel ilişkinin” ve ikilinin sacayağı olarak kabul gören Alman Başbakan Helmut Kohl’un büyük payı vardı.
Sözüm, özellikle 1980 sonrası doğanlara... Biliyorum, internetin önünden kalkmıyor, sosyal medya denilen canavarın içinde yuvarlanıp duruyorsunuz, bari, şu isimleri gugıllamak için vakit ayırın: Ronald Reagan, Margaret Thatcher, Helmut Kohl, Mikhail Gorbachev, George Herbert Walker Bush, Eduard Shevardnadze, George P.Shultz. Bu isimler, günümüz genç kuşağının yaşamakta olduğu sınırları ortadan kaldırmaya dönük, özgürlükçü dünyasının doğmasında emekleri olan karakterlerdir. Sovyetler Birliği’ni tarih sayfalarına yollayan, Avrupa’nın bugün yaşamakta olduğu birliği yaratan ve Rusya’nın, yayılmacı değil, dünya ile işbirliği yapan bir güce dönüşmesine neden olan çok özel devlet adamlarından söz ediyoruz.
Sıradan görünen insanlar
Ronald Reagan 1981 yılında Amerikan Başkanı seçildiğinde, dünya, Beyaz Saray’da “B sınıfı” filmlerin yeteneksiz bir aktörünün oturmasını biraz müstehzi karşılamıştı. Bir satış elemanının oğlu olarak dünyaya gelmişti. Başkan seçilmeden önce muhafazakar görüşleriyle öne çıkan Kaliforniya Valisi’ydi. Selefi Jimmy Carter’dan devraldığı Amerika, ekonomik açıdan büyük zorluklar yaşayan, İran Devrimi ve Sovyetler’in Afganistan işgalleri karşısında afallamış yapıya sahipti. O, aldığı sert tedbirler ile önce ekonomiyi ayağa kaldırmayı, dış politikada ise, Sylvester Stallone’nin sinemada yarattığı Rambo olmayı tercih etti. Başardı da!..
Bir bakkalın kızı olarak dünyaya gelen Margaret Thatcher, 1982’de başbakan olduğunda İngiltere’nin durumu Amerika’dan farklı değildi. Çökmüş ekonomiyi, özelleştirme programları ve eski sanayinin, maden ocaklarıyla birlikte kapatılmasına dayanan bir programla toparladı. 1982 yılında Arjantin’e karşı kazandığı Falkland Savaşı, dünyanın ne tür bir kadın politikacı ile karşı karşıya bulunduğunu göstermesi açısından önemliydi.
Helmut Kohl, bir memur çocuğuydu. Ama, Alman tarihi, onu, Bismarck’dan sonra en uzun süre iktidarda kalan başbakan ve Alman birleşmesinin mimarı olarak yazıyor.
Fransa’nın sosyalist cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın bu “sağ cepheye” katılmaması, günümüz Avrupa’sının da şekillenmesine neden oldu. Almanya’nın AB’nin en önemli gücü olmasının, Fransa’nın ise gölgede kalmasının temeli, bu tercih sonucunda atıldı. Sovyetler tarihe karışırken Yunanistan’ın başında Mitterrand’ın yakın dostu, “Sovyetler’in asla emperyalist olamayacağını” savunan sosyalist Andreas Papandreu bulunuyordu ve Atina, dünyadaki değişime en hazırlıksız yakalanan başkentlerden biriydi.
Tarihin verdiği ders
Siyaset böyle bir kavram...
Geleceğinizi, geçmişte hangi noktada olduğunuz belirliyor.
Merhum Turgut Özal,Reagan’ın çok iyi bir dostu, Thatcher-Kohl ikilisinin önem verdikleri, uyum yaşadıkları bir liderdi... Bu gerçek, Türkiye’yi, komşusu Yunanistan’ın aksine, “Soğuk Savaşı kazanan cephenin en önemli üyelerinden biri” konumuna taşıdı. Özal, 9 Kasım 1991 günü Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk devletin cumhurbaşkanı ve Albert Çernişev de hala Sovyetler Birliği’nin Ankara temsilcisiydi... Sovyetler, Türkiye’nin bu kararından bir buçuk ay sonra, 26 Aralık 1991’de yıkıldı. Eğer Özal’ın liberal liderliği olmasaydı, bugünün Türkiye’sini yaratmak mümkün olur muydu? Papandreu’nun “Sovyetler’e yanaşma şantajı” ile Batı’nın mali desteğini sağlama ve alemin parasıyla yaşama alışkanlığı olmasa, Yunanistan bugün bu hale gelir miydi?
Unutmayın, tıpkı insanlar gibi, devletlerin de genetikleri vardır.
2. Dünya Savaşı sonlandığında Türkiye, pazarlık masasındaki yeri çok zayıf bir ülkeydi, bu nedenle Soğuk Savaş yıllarını kenarda köşede geçirdi. Soğuk Savaş sonlanırken Özal sayesinde ataktı, bütün engellemelere rağmen bugünkü konumuna ulaştı.
Son sözüm yine gençlere: Bugün yaşadığınız dünyanın ipuçlarını merak ediyorsanız, 1980’lere dönüp araştırmanız gerekiyor.