Türkiye ve Rusya arasındaki krizin, bazı çevreler tarafından beklendiği düzeyde tırmanmaması; hatta deyim yerindeyse yatışmaya başlaması, üzerinde dikkatle durmamız gereken bir sürece işaret ediyor.
Kimileri henüz farkına varmış olabilir. Ancak bölgemizi ve öncelikle de bizi yakından ilgilendiren ‘gerçek’, Rusya’nın uzun zamandır Suriye sorununda başrole oynadığı. Her şeyi tek başına yapabileceğini düşünmesi, özellikle son Birleşmiş Milletler Zirvesi’nden sonra Suriye’ye yönelik hamlesini, Esad rejimini ayakta tutmaya dönük olarak planlaması, DAEŞ’le savaş maskesi altında muhalifleri hedef alması, üstlendiği bu rolü hayli hırpaladı.
Ancak yakıcı ‘gerçek’ orada duruyor. Rusya her durumda bu büyük çatışma alanındaki en büyük aktör olma pozisyonunu koruyor. Bir Rus savaş uçağının düşürülmesiyle başlayan krizin, herkes açısından öğretici olduğunu, ancak ortalığı ayağa kaldıran Rusya’nın, özellikle ABD ve NATO hattından gelen sinyallerin ardından kontrollü olarak gerilimi düşürdüğünü gözlemlemek mümkün. Burada olup bitenin sadece Türkiye’ye destek verilmek adına şekillendiğini düşünmek yanıltıcı olur. Ama Rusya’nın neyi nereye kadar yapacağının sınırları da bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Zbigniew Brzezinski’nin kim olduğunu herhalde söylemeye gerek yok. Kendisinin Politico Magazine National gazetesinden Micheal Hirsh’e söylediklerinin altını çizelim:
‘Batı’nın, son dönemde Orta Doğu’dan gelen haberlere çok sakin yaklaştığını düşünüyorum, ama aynı zamanda, Rus uçağının düşürülmesinden sonraki tehditlere boyun eğmiyorlar. Dahası, Rusların kendisi, derin bir nefes alarak, krizleri büyütmenin bir anlamı olmadığını fark etti. Olabilecek en kötü sonuç, Rusya’nın kendisini tecrit ettiği ciddi bir çatışma. Aslına bakılırsa, büyük güçleri arasında meydana gelen bir gelişmenin eşiğindeyiz. Bu gelişme sadece Türkiye-Rusya çekişmesi ile değil, daha geniş bir bölgesel şiddeti önlemek için sağlıklı bir uzlaşma sağlamakla da ilgili.’
Soğuk Savaş dönemi mutlak bir denge hali miydi, her zaman tartışılabilir. Ancak iki kutuplu diye adlandırılan dönemin ardından dünyanın o düzeyde bir ‘denge’yi henüz bulamadığı çok açık. Tarihin sonu tezlerinden çok kutuplu dünya iddialarına kadar uzanan tartışmaların, olup biteni anlama ve kavrama çabasındaki yetersizliği de ortada.
Tam da bu nedenle sakin olma zamanı. Tam da bu nedenle iç dengelerimizi kurarken, yakın gelecekte kimlerle yüz yüze bakabileceğimizin hesabını doğru yapma zamanı. Bunu bin kez hatırlatmakta bile sakınca yok. Coğrafya kaderinizdir. Kaderinizin aksine, akışının tersine atacağınız her adım size kaybettirir. O nedenle gerek sıcak krizde, gerekse önümüzdeki dönemin geniş çatışma alanlarında kiminle ne kadar ve nereye yürüyeceğimizi tekrar gözden geçirmek durumundayız.
Rusya, Türkiye’yi kuşatmaya dönük hamlelerinin, gerek stratejik, gerekse yakın gelecek düzeyinde geçersiz olduğunu kabullenmek zorunda. Bunu hazmetmesi gerçekten zaman alacak. Ancak burada sürecin Türkiye tarafından yönetilmesi gereken boyutlarını da sakince kurgulamak gerekiyor.
Türkiye’nin rolünü herkesten önce kendisinin doğru tarif etmesi gerekiyor. Doğru ittifaklar, bölgesel dengelerin en aleyhte görünen dinamiklerini hızla lehimize çevirecektir.