Geçen hafta El Cezire kanalının yıllık forumu için Katar’ın başkenti Doha’daydım. Büyük, kalabalık, dolu bir programdı. Dönerken havalimanında elime bir Gulf Times gazetesi nüshası aldım. Dikkat çekici haber-analizlerden biri, Somali’deki El-Şebab örgütünün terör saldırıları üzerineydi.
Haberde, El Şebab’ın en son Fransız askerlerinin müdavimi olduğu bir Cibuti restoranını vurduğu bildiriliyor, bunun örgüt ideolojisindeki mantığı analiz ediliyordu. El-Şebab’a göre her Batılı güç, Müslümanlara düşman bir “Haçlı ordusu”ydu. Batılılarla ilişkisi olan her Müslüman ülke de “mürted” idi. Vurulmaları vacip, arada sivillerin ölmesi ise meşru savaş zayiatıydı.
Bunları okuduktan sonra bir de Türk basınına bakayım dedim. Takvim gazetesi gözüme çarptı. El-Şebab’ın bir THY aracını vurup bir güvenlik memurumuzu katleden saldırısı üzerine tam sayfa manşet atmıştı gazete. Spota da şunu yazmıştı:
“Yeni Türkiye, Ortadoğu ve Afrika’da etkisini artırdı. 100 yıldır dünyayı sömüren Yahudi baronları büyük korku sardı... Afrika’daki maşaları da silaha kuşandı.”
Yani neydi? El-Şebab falan hepsi hikayeydi. Bu ve benzeri “Selefi-tekfiri” örgütlerin arkasında “100 yıldır dünyayı sömüren Yahudi baronları” vardı. Bu hain “maşa”larını güzel Türkiye’mize saldırtıyorlardı.
Peki ama Takvim gazetesi bu sırrı nasıl keşfetmişti ki? Akademik kaynaklar, istihbarat haberleri, Wikileaks sızıntıları filan mı vardı?
Varsa, ben niçin Katar gazetesinde bu müthiş bilgileri değil, El-Şebab ideolojisine dair detaylı analizleri okuyordum?
Yoksa Takvim, amiyane tabirle, “atıyor” muydu sadece?
Benim kanaatim o yönde. (Yanılıyor isem, Takvim yöneticileri lütfen bildirsin.) Söz konusu gazete fazla ciddiye alınmaya talip olmadığı için de, bu “atma” eğilimini fazla önemsemiyorum. Ama bunun “100 yıldır dünyayı sömüren Yahudi baronları” diye bir hedef göstermesini önemsemek lazım.
Çünkü bu, hiç kuşkusuz, bir “Yahudi düşmanlığı” örneğidir. Avrupa’da İslamofobik bir yayının, “100 yıldır dünyayı sömüren Müslüman baronları” diye manşet atması ne kadar yanlış olursa, o kadar yanlıştır.
Peki Yahudi düşmanlığından niçin kaçınmak gerekir? Dünyayı yöneten mevhum “Siyon Bilgeleri” bize kızmasınlar, ellerindeki sihirli düğmelere basıp canımıza okumasınlar diye mi?
Hayır. İki sebepten. Bir, hiç kimseye haksızlık etmemek, hiçbir insan topluluğunu öcüleştirmemek gerektiği için.
İki, akıl sağlığımızı ve entelektüel melekelerimizi korumak için.
Çünkü, Türkiye’de zaman zaman nükseden Yahudi düşmanlığının önemli sonuçlarından biri, bizi olayları anlamaya, kavramaya, analiz etmeye çalışmaktan alıkoyması. Hoşumuza gitmeyen her şeyi “Yahudi komplosu” saymak, bizi tatsız gerçeklerle yüzleşmekten, bunun tetikleyeceği eleştirel düşünceden geri bırakıyor.
Bu noktada hemen belirteyim: İsrail devletinin işgalciliğine, militarizmine karşı olmak Yahudi düşmanlığı değildir elbette. İsrail lobisinin ABD üzerindeki olağanüstü nüfuzunu deşifre etmek, kınamak da öyle değildir.
Ama şu iki şey, kuşkusuz Yahudi düşmanlığıdır: Her Yahudi’yi kötü bilmek. Ve her kötülüğü Yahudi’den bilmek.
Bunlar, Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılındaki bir konuşmasında gayet doğru ifade ettiği gibi, “utanç verici bir akıl hastalığı, bir sapkınlık”tır.
İslam medeniyetinde yeri olmayan, ancak ne yazık ki İsrail’e duyulan tepkiyle geçen yüzyıl içinde Avrupa ırkçılığından Ortadoğu’ya ithal edilen bu zihniyetin Türk medyasında yankı bulmasını ise hoşgörmemek gerekir.
Hem ilkeli olmak, hem ciddiye alınabilmek, hem de dünyayı doğru anlamak için.