PKK dünyası, çelişkilerle malul iç işleyişini ütopyasıyla tahkim ve tazmin ederek ayakta kalıyor. Sürdürülebilir olmayan bu dramatik çelişkiler bütünü, bir türlü rasyonelleşemeyen siyasal kimliğini, olgunlaşamayan toplumsal kimliğini ve normalleşemeyen psikolojik kimliğini yaralı bir şekilde tutmasına yardımcı oluyor. Yaralar tedavi edilmediği sürece de acı gerçeklerle yüzleşmek zorunda olmadığı düşüncesine iyiden iyiye ram oluyor.
Bu şekilde, çoklu kimlik travmasını fazlaca bir sancı hissetmeden taşıyacaklarını düşünüyorlar. Bir taraftan solun her türlü versiyonunu boca ettikleri siyasi kimliklerini korurken, diğer yandan Amerikan uçakları eşliğinde olabilecek en sahte zafer nidalarını Suriye’de seslendirmekten hicap etmiyorlar. Bir taraftan Washington’da kullanışlı aktör kontenjanına yatırım yaparken, diğer yandan Rusya ile nikâh kıymak için uğraşıyorlar. Bir taraftan aynı ülkede yaşayan Arap, Kürt, Türk kardeşlerinin yüz binlercesini katleden Baas rejimi ile açıktan iş tutarken, diğer yandan ‘ahlaki üstünlük’ diskurunu sırıtmadan kullandıklarını düşünüyorlar.
Bütün bu manzara, ortaya sadece bir garabet çıkartmakla kalmıyor, hemen her cümlenin öznesi olarak kullanılan ‘Kürtleri’ de tamamen araçsallaştıran, üzerinde sadece oyunlar kurulacak ‘pasif bir özne’ye dönüştürüyor. Bu durumun bölgemizdeki en acı maliyeti ise yükselen dip dalga denilebilecek Kürt yabancılaşması ve nefreti oluyor.
Zira, yüzyıllarca aynı şehir ve kasabada yaşayanlar, bölgenin en organik ve mazlum unsuru olarak gördükleri Kürtleri kısa süre içerisinde şeytanlaştıracak sahneleri bulmakta zorluk çekmez oluyorlar. Irak’ta Amerikan işgali sonrasında belli ölçüde yükselen bu duygu hâli, Suriye’de PKK’nın Kürtlerin sırtına yüklediği ‘ihanet’ yaftasıyla daha ağır bir hâl almış durumda.
Demirtaş’ın uçak hadisenin ardından Rusya’ya gidişi de yukarıdaki çelişkiler yumağının en son ve en acı örneklerinden birisi oldu. Burada CHP ve HDP’nin son yıllarda benzer adımlar atmış olması da ne tesadüftür ne de salt muhalefet partileri olmalarıyla açıklanabilir. Aksine, yaşanan durum ortak ‘yerlilik krizi’nden ibarettir.
Sol, Kemalist ve seküler zeminde fazlaca bir sıkıntı yaşamadan mebzul miktarda ortak nokta bulabilen iki partinin, neredeyse bütün Ortadoğu gerilimlerinde benzer pozisyonları paylaşmalarının altında da aynı yerlilik krizi bulunmaktadır. Bu durum diğer yandan bütün seküler ulusalcı hareketlerin de değişmez kaderidir. Mesela Washington ve Londra’da yeteri kadar gözlem yapma şansı bulan aklıselim birisi, rahat bir şekilde dünyanın farklı yerlerinden muhalif ulusalcı hareketlerin tamamına yakınının da aynı marazlarını teşhis edebilir. Kısaca, kendi ülkesiyle başka başkentler üzerinden konuşabileceğini düşünen bu yaklaşım tarzının içine düştüğü hazin tablo, aynı zamanda ibretliktir. Bu durumun en dramatik ve popüler hâli Fetullahçılık olsa da, konu başka başkentler olunca, PKK da 1970’lerin sonundan itibaren yerlilik krizinin nasıl bir travmaya dönüştüğünün önde gelen örneğidir.
Elbette PKK-Rusya ilişkisi Demirtaş’ın Moskova ziyaretine indirgenemeyecek kadar derin ve eskiye giden bir ilişkidir. Hatta 1980 sonrası PKK’nın önce Kürt aktörleri hedefine koyması ve ardından da bütün Türkiye’yi etkileyen kanlı süreci başlatmasında, Demirtaş’ın ziyaret ettiği Moskova’nın katkısı başka hiçbir odakla mukayese edilemez. Kaldı ki, PKK için tarihi donduran sürecin Moskova’dan bağımsız olduğu söylenemez. Kürtler Baas rejimi altında en ağır zulümleri görürken, Moskova’nın gölgesinde varlığını sürdüren Esed rejiminin himayesinde yıllarını geçiren bir yapı ve akıl için bugün de başka başkentlerle Türkiye hilafına ilişkiye girmek bir stratejiden
ziyade mecburi istikamettir.
Aksi takdirde, yapılan ziyareti ne reel politik olarak ne de toplumsal psikoloji anlamında açıklamak mümkün değildir. Oysa 7 Haziran ve 1 Kasım HDP’ye sadece PKK’ya olan borçlarını kapatmak için bir fırsat sunmamıştı. Aynı zamanda, yabancı başkentlerle de hesabı kapatmak için bir imkân vermişti. Ama yerlilik krizi bu denli varoluşsal olunca, ne Diyarbakır ne de İstanbul’daki oylara güvenmeleri mümkün görünmüyor. Maalesef bu da HDP’yi devre mülk bir siyasi yapıya dönüştürüyor. Dolayısıyla, bugün Moskova, yarın başka bir başkentin kiralama yapması kaçınılmaz.