Yabancı asker lafının Türkiye’de son derece olumsuz bir anlamı var. Duyulduğu an, hemen her kesimden tepkiler gelir. Bunun nedenleri arasında herhalde geçmişten gelen sendromların ağırlığı büyüktür. Yabancı askerlerin ülkeyi işgal ettiği, bölüp parçaladığı yolundaki algıların tarih öğretimi sırasında da fazlasıyla işlendiği düşünülürse, neredeyse Türkiye’de en diri tutulan korkulardan birisinin bu olduğu söylenebilir.
Yabancı asker konusundaki bir diğer algı da, bu yabancıların “batılı” olduklarıyla ilgilidir. Batılı dediysek, kimsenin aklına Portekiz ya da İsveç askerlerinin geldiğini sanmam. Hatta Türkiye tarihinde korkuları pekiştirmek için sıklıkla baş vurulan Yunanistan’ın bile yabancı asker kavramına dahil edildiğini düşünmek zor. Çok uzun yıllar boyunca her Ekim ayında Türkiye’ye komünizmi getireceği öngörülen SSCB’nin yeni versiyonu Rusya askerlerinin de yabancı askerler içinde yer aldığı sanılmasın. Pakistanlı, Malezyalı, Tunuslu askerlerin ise, görülseler bile yabancıdan sayılmayacağı tahmin edilebilir.
Batı- güçlü- güvenilmez üçlemesinin algılarda yeri büyük; ancak Türkiye o batının parçası, onun içinde ve Türkiye de güçlü ülkelerden biri. Dolayısıyla sürekli yabancıların oyununa geleceğini düşünüp zafiyet içinde bir Türkiye tasavvuru yapmaya gerek yok.
Bulunma koşulları
Yabancı askerler, başka bir ülkede kabaca üç biçimde bulunurlar. Birincisi, savaş ve işgaldir. Bu türün yeni adı önleyici müdahale ya da terörle mücadele olabilir, Afganistan ve Irak örnekleri bu kapsamdadır. İkinci biçim, insani müdahale, barış gücü, barışı koruma operasyonları olarak bilinenlerdir. Kıbrıs, Lübnan, Balkanlar gibi bir çok yerde görev yapan çok uluslu birlikler söz konusudur; amacı çatışmak değil, çatışmaları durdurmak ve sonrasında yeniden savaş olmasını engellemektir. Üçüncü biçim ise, aynı askeri ittifak içerisinde yer alan ülkelerin ortak faaliyet, tatbikat, çalışma biçimlerini kapsar.
Dolayısıyla yabancı asker, mutlaka savaş için bir başka ülke topraklarında bulunmaz; çoğu zaman esas varlık nedeni işbirliği ve ortaklıktır. Bu çerçevede Türkiye’de çok sayıda yabancı asker zaten var. Hatta yabancı uyruklu bir çok subay TSK’da görev yapmakta.
Yabancı asker konusunda tepkisel olanların, tersi durumlardan ise hiç rahatsız oldukları gözlenmez. Türk askerinin Afganistan’da, Pakistan’da, Bosna ya da Kosova’da görev yapması, Kore’ye asker göndermiş olması, NATO merkezinde faaliyet göstermesi, İtalya’daki üslerde çalışması gurur konusu olur.
Konu bu değil
Bugünkü tartışmaların özü ise, yabancı askerlerin varlığı değil Türkiye üzerinden Suriye’ye müdahale etmeleri. Bir askeri koalisyon kurulmuş, hali hazırda dağı taşı bombalıyorken uçakların kalkacağı yeni yerlere ne kadar ihtiyaç var, orası şüpheli. Türkiye zaten IŞİD ile mücadele ediyor, dolayısıyla topraklarından kalkacak uçaklara engel olmak için bir nedeni bulunmuyor.
Eğer sorun, yabancı askerlerin karadan sınırı aşmalarıyla ilgiliyse, doğrusu Türk askerinin sınırı karadan aşması yerine başka ülke askerlerinin riske girmesi tercih bile edilebilir. Ayrıca, Türkiye’nin tehdit altında olduğu düşünülürse, bu tehditlerin bertaraf edilme sorumluluğunun başka ülkelerle paylaşılması da daha rasyonel.
Sorunun yabancı askerler düzeyinde tartışılması, esasen Türkiye’nin Suriye sorununa nasıl ve ne ölçüde karışacağını tartışmakla ilgili. Yani yabancı asker bahane.
Görünen o ki, Türkiye cepheyi genişletmek yerine daraltmayı tercih edecek koşullarda. Sahaya çıkacaksa, bunun takım oyunu olması için uğraşıyor. Ekibin gücü, ittifak halindeki halklardan geçmeli ki, kimse kendi kalesinde gol tehlikesi yaşamasın.
Herkese iyi bayramlar.