CNN Türk’ün habercisi, ayağına kadar gelmiş haber fırsatını tepti, Baykal’ın “Kılıçdaroğlu o görüntüleri izlediğini söylüyor” ifadesinin üzerinde bile durmadı, “İyi akşamlar” deyip programı kapattı.
Bu mudur?
Baykal’ın sözleri, ikinci, üçüncü, hatta dördüncü soruyu icbar etmiyor mu?
Hayır, yangından mal kaçırır gibi kapattı konuyu anchorman kılıklı ibiş.
Önce Baykal’ın söylediklerini hatırlayalım... (“Size göre komploda cemaat parmağı var mı?” sorusu üzerine Baykal şunları söylüyor): “Bir şey söylemek için elde kanıta ihtiyaç var. O günkü yüksek siyasi iradenin talimatı, onayı, kararı olmadan böyle bir iş yapılamaz. Ben bu kanaatimi ilk gün söyledim, bugüne kadar o kanaatimi değiştirecek hiçbir somut gelişme sağlanamadı. Gizli tanık ifadeleri gibi iddiaların doğru olmadığını ben biliyorum. Bununla ikna olmuyorum. İkna olmaya hazırım. Hükümet somut bir şey getirsin. Cemaat demekle olmuyor. Ya bir itirafçı ya da bir delil bulsun. Bu konuyu aydınlatacak iki isim vardır. Biri zamanın başbakanıdır. Bir de Sayın Kılıçdaroğlu’na sorulsun. Çünkü o, Başbakanın o kaseti seyrederken görüntüsünü izlediğini söyledi. ‘Gözlüğünü takıp’ diye anlattığı, gördüğünü iddia eden ana muhalefet partisi başkanı var...”
İki ismi işaret ediyor Baykal: Biri dönemin Başbakanı Erdoğan, diğeri Erdoğan’ın o görüntüleri izlediğine dair görüntüleri izlediğini söyleyen Kılıçdaroğlu.
Baykal’ın işaret etmeyi unuttuğu bir odak daha var:
Pensilvanya...
Çünkü kaset ortaya çıkar çıkmaz, Pensilvanya’daki zat, “Bu durumun cemaatimizle bir ilgisi yok” demeye getiren bir açıklama yapmış, Baykal’ı temin yoluna gitmişti.
Neden diğer cemaatler ses vermemişti de, Fethullahçılar açıklama yapma gereği duymuştu? Kimse onlara bir suçlama yöneltmemişti ki. Neden durup dururken kendilerini hatırlatma gereği duymuşlardı?
Bu işgüzarlık kimsenin dikkatini çekmedi.
Bir ilginç “durum” daha:
Baykal, “O günkü yüksek siyasi iradenin talimatı, onayı, kararı olmadan böyle bir iş yapılmaz” diyor ama hiçbir gazeteci de (buna anchorman kılıklı ibiş de dahildir) çıkıp, “Peki, 17-25 Aralık girişimine hangi yüksek irade karar verdi, 7 Şubat baskınına hangi yüksek irade karar verdi, içinde ‘Dönemin Başbakanı’ ifadesinin geçtiği polis fezlekesine hangi yüksek irade karar verdi Sayın Baykal?” diye sormuyor.
Kılıçdaroğlu’nun rolünü de kimse sormuyor.
Kimselerin sormadığı soruları, bir tek, ama bir tek Güneş gazetesi soruyor.
Okuyalım:
Kılıçdaroğlu, “Ben gözlerimle gördüm. Erdoğan’ın bir değil, birden fazla kaseti izlediğini gördüm. Kendisine o kasetleri servis edenler, aynı zamanda Erdoğan’ı da videoya alıyor. Bana böyle bir kaset olduğunu söylediler, getirdiler, önüme koydular, ben de izledim” diyor.
Bu durumda;
BİR- Baykal’a komplo kuran şebeke, aynı zamanda Erdoğan’ın bu görüntüleri izlerken videosunu çekmiş.
İKİ- Kılıçdaroğlu, Baykal kumpasından sonra Erdoğan’ın görüntülerini kaydeden şahıslarla yahut bu şahıslara yakın olan kişilerle bir araya gelmiş, kapalı kapılar ardında bir görüşme gerçekleştirmiş.
ÜÇ- Kılıçdaroğlu’na bu gizli görüşmede, Erdoğan’ın Baykal kasetini izlerken çekilmiş bir videosu izletilmiş.
Elde, Erdoğan’ın Baykal kasetini izlerken çekilmiş bir görüntüsü yok; sadece bilgisayar monitörüne bakarken çekilmiş bir görüntüsü var. Bu da bize, Erdoğan’ın “bir şeyler izlediğini” değil, birilerinin bilgisayar monitöründen Erdoğan’ı izlediğini gösteriyor.
Demek ki, Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı kimlerin izlediğini ve görüntüye aldığını biliyor. “Getirdiler, önüme koydular, ben de izledim” dediğine göre, bu kişilerle bir görüşme de gerçekleştirmiş
Kim bu “görüntüleri getirenler?”
Kılıçdaroğlu niçin açıklamıyor bu isimleri?
Niçin kaset komplosunun failleriyle irtibatlı olduğu belli bu kişileri koruma yoluna gidiyor?
Niçin haklarında suç duyurusunda bulunmuyor?
Üç ihtimal var:
Kılıçdaroğlu ya yalan söylüyor, ya komplocularla ortak çalışıyor, ya da olmayan görüntüler üzerinden Erdoğan’a şantaj yapıyor.
Genel başkanlığını “kaset komplosuna” borçlu olduğunu düşünürsek, ikinci ihtimal daha akla yatkın görünüyor.
Bilmiyorum artık...
Bundan sonrası cumhuriyet savcılarının işi!