Türkiye’de son yıllarda gündemin bütün sıralarını siyaset dolduruyor.
Her haberin içinde iki unsur var ve unsurlardan biri sürekli değişse de diğeri hep siyaset.
Diğeri değişiyor: “Hukuk ve Siyaset”, “Eğitim ve Siyaset”, “Milli Güvenlik ve Siyaset”
Çünkü bir tünelden geçiyoruz ve trenin lokomotifi siyaset.
Gelişmeleri izleyen insanların algılarında artık yavaş yavaş duyarsızlaşma başladığını düşünüyorum. Onlara göre artık sanki her gün biraz daha birbirine benziyor gibi.
Dikkatimiz dağıldı
Dikkat dağıldıktan sonra da tekrar takibi sağlamak zor oluyor. Tekrar detaylara hakim olmak, gündemi tekrar yakalayabilmek zorlaşıyor.
Artık her haber SON DAKİKA! başlığıyla ve kıpkırmızı bir arkaplanla verildiği için o başlık da ilgimizi çekmiyor.
Keza haber kanallarındaki altyazılarda gördüğümüz SON DAKİKA!’lara artık tepki vermediğimiz gibi.
Evet, dikkatimiz dağıldı hem de en olmadık zamanda…
Neden en olmadık zaman?
Çünkü tünelin ucuna artık çok daha fazla yakınız.
Hayır, pembe tablo filan çizmeyeceğim. Tam tersi çok tehlikeli bir andayız.
Düşünün ki gece 02.00’de eve geldiniz ve sabah 07.00’de uçakla seyahatiniz var. Hazırlık yapmak, işlerinizi toparlamak derken uykuya pek vakit kalmadığını görürsünüz. İlk akla gelen “uyursam uyanamam, iyisi mi uyumayayım” olur bu gibi durumlarda. Ve durursunuz da bir süre. Saat üç olur, dört olur, bana mısın demez, gayet dinçsinizdir. Ama dört dedi mi gözlerinizdeki damarları hissedersiniz ve damarlardaki acıyı. Beş olduğunda artık iflasa yakındır vücut. Biraz geçe öyle bir uyursunuz ki, on alarm çalsa duyamazsınız, saat 11.00 olmuştur. Uçak neredeyse dönüş yolundadır.
İşte tam olarak o sabah dört, beş sularındayız şu anda ülke olarak.
Öyle bir zamandayız ki dost ve müttefik dediğimiz Amerika Birleşik Devletleri sınırımızda 40 yıllık baş belamız terör örgütünü 550 milyon dolarlık bütçeyle profesyonel bir orduya dönüştürüyor.
O 550 Milyon dolara karşı koyabilecek, o oluşturulan direnci kırabilecek güçte Türkiye. Evet, ama o oluşturulan 550 Milyon dolarlık sözde orduyu yıkabilmek Türkiye’ye 50 milyar dolara patlayacak.
Becerebilirlerse silahla ve o sözde orduyla Türkiye’yi zorlayacaklar. Beceremezlerse de en azından ekonomik olarak fena halde yıpratmış olacak. Hesap basit. Her ihtimalin kazanmaya çıkmasını çok seviyor malum Amerika.
Şimdi bütün bu denklemlerin orta yerindeki coğrafyanın en güçlü oyuncusu olarak şu belli ki bize nefes bile aldırmak istemeyenler var.
“Hep vardı” diyeceksiniz ama ilk defa bu kadar açık oynuyor herkes kartlarını, artık geri dönüşü yok.
Özetle, ya biz umursamayıp, ne olacaksa olsun deyip oluruna bırakacağız ve işimize bakacağız. Ya da ciddi ciddi dertleneceğiz, çözümün bir parçası olmaya çalışacağız.
Ya biz bir şekilde yaşayıp gideceğiz ama çocuklarımıza çıkmaz sokakta bir ülke bırakacağız;
Ya da güçlüğü biz üstleneceğiz, zorlukları biz çekeceğiz, çocuklarımız rahat edecek.
İkisinden biri, başka yolu yok gibi görünüyor.
***
Algılarımızı tazeleyeceğiz,
Dikkatimizi toplayacağız,
Gücümüzü toparlayacağız,
Uyanı ve haberdar olacağız.
Bir bayrak, bir sancak altında birlik olacağız, hem de hiç olmadığımız kadar güçlü.
Bir parti bayrağı filan da değil, şu anda ülkenin şu partiliye bu partiliye değil vatanını milletini çok seven insanların birlik olmasına ihtiyacı var. Milli bir mutabakat zeminine...
“Amaan bana ne” diyenlerden değil;
“Ben mi kurtaracağım Allahasen” diyenlerden hiç değil.
“Bırakalım siyasiler çözsün, halletsin” diyenlerden de değil…
Şu tabloyu görebilen, idrak edebilen herkesin bu yeni nesil savaşta cephesinde yerini alması gerekmekte.
İş artık siyasi parti meselesi olmaktan çıktı.
Varlık / yokluk mücadelesindeyiz.
Uyanalım, etrafımızdakileri uyandıralım.
Savaşlar tarihi gündüz cephede yenemediği düşmanın, gece uykusunda baskın yaparak savaşlar kazanan hayın orduların hikayeleriyle dolu…
Uykuda yakalanmayalım.