Memleket gündeminin sıra dışılığına inat sıradan bir gün. Yazı işleri toplantısının ardından biraz haber taraması yapıp, gelişmelerle ilgili olarak bilgisi olan haber kaynaklarımı arayıp, hem dış haberler sayfası, hem de haftalık yazıma değerlendirebileceğim konu başlıklarını zenginleştirmeye çalışıyorum. Gündem malum. Sınır boyunca DAEŞ’e yönelik olarak başlatılan operasyonlar, içeride de PKK, DAEŞ ve DHKP-C’ye yönelik sürdürülen operasyonlar. Dış dünyada Suruç katliamının ardından Türkiye’nin başlattığı DAEŞ operasyonuna verilen tepkileri takip etmeli. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter sürpriz bir şekilde Erbil’e gerçekleştirdiği ziyarete de ayrıntılı bir şekilde bakmak gerekir. Yıllık iznimin ardından haftalık yazımı en dolu şekilde hazırlamaya çalışıyorum.
Belki de Charlie Hebdo saldırısında olay yerinde “unutulan” ve kimseyi yormadan adresi gösteren Kouachi kardeşlerin kimliği ile Suruç saldırısında kırışmadan, buruşmadan olay yerinden çıkan bombacı Abdurrahman Alagöz’ün kimliği arasında kurduğum bağlantıyı yazarım diye düşünüyorum.
Sıradan bir çalışma günü yani. Ta ki yemekhaneye inene kadar.
Şok edici haberi orada duyuyorum. Gazetenin girişi polis arabaları ve polislerle dolmuş. Hummalı bir şekilde inceleme yapılıyor. Yemekhanenin yanındaki alana ise şerit çekilmiş.
Bomba bırakılmış. Yanında bir pankart ile birlikte.
Son anda bütün bina kelimenin tam anlamıyla faciadan döndü.
Bomba etkisiz hale getirildi.
24 TV gündemde olan onlarca konu başlığına rağmen yayını keserek özel yayına geçti. Star Gazetesi yazı işleri toplantısında gündemin bütün sıcak başlıklarını bir kenara bırakıp, yanıbaşımızda son anda önlenen faciaya kilitlendi.
Herkesin aklında o fotoğraf. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın mitingde STAR Gazetesi’ni eline alıp fırlatıp atması...
Suruç katliamını bırakıp, sosyal medyada gazeteleri hedef göstermesi...
Bir de tabi canı sıkılanın “yandaş” suçlamasıyla saldırıya geçmesi...
‘Sayın’ Demirtaş, merak ediyorum gerçekten...
Ne hissedecektiniz?
Ya o bomba patlasaydı...