Almanya Federal Parlamentosu’nun 1915 Ermeni Olayları’nı ‘Soykırım’ olarak tanımasının ardından Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, “Bizim geçmişimizde insanları diri diri fırınlarda yakma yoktur” açıklamasına gereksiz tepki Almanya’dan değil de ‘içimizden’ geldi.
Batıcı medyada yer alan haberlere göre bazı Alevî örgütler Bakan Bozdağ’ı Madımak’ı unutmakla suçlamış. “Tarihe iyi bak” demişler. Bu gereksiz açıklamaların yanında Sayın Bozdağ’ı insan yakmayı savunan bir cani gibi gösteren karikatürler de kağıt israfcılarının birinci sayfalarında...
Madımak davasına katılan ve birçok Müslüman Anadolu evladının mağdur olmasına sebep olan avukatlardan Şenal Saruhan da şunları söylemiş: “Hitler faşizminin insanları yakmış olduğu bir gerçektir. Ancak ne yazık ki Türkiye’de 6-7 Eylül olayları var. Çorum, Maraş, Sivas var. Ne yazık ki bu topraklarda da yakma eylemi var. Talihsiz açıklamalar. Kendi katliamlarını unutan bir anlayışla başkalarını eleştirmeye de hakkımız olmaz.”
Sayın Saruhan’a katılıyorum! “Kendi katliamlarını unutan bir anlayışla başkalarını eleştirmeye de hakkı olamaz.” Gerek Alevî örgütler gerekse Şenal Saruhan, Bakan Bozdağ’ı “unutmakla” suçlayacaklarına kendi hafızalarını bir yoklasınlar. Tabiî ki yürekleri yeterse.
Bakan Bekir Bozdağ ve onun temsil ettiği çizginin Alevî örgütlerin iddia ettikleri ‘katliamlar’la hiçbir alâkası yok. Kendilerinin ayakta durması için çırpınıp durdukları sistemin yaptıklarından Müslüman Anadolu halkının ne ilgisi var? İlgisi olmadığı gibi mağdur olan da bizler olduk...
Alevî örgütler ve Avukat Saruhan ‘katliam’ dedikleri hâdiseleri sayarken, sözlükte katliam kelimesinin karşılığı olacak Dersim’i söylemekten imtina etmeleri dikkatimi çekti. Yukarıda da yazdım, yürek meselesi...
Dersim’de ne mi olmuştu? ‘Gerici, yobaz’ dediğiniz Üstad Necip Fazıl Kısakürek size, o çok savunduğunuz sistemin atalarınıza yaptığı katliamı hatırlatıyor:
“Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum... Ve buna benzer daha neler, daha neler!..”
Bunları hatırlamaya yüreğiniz yetiyor mu da başkasını eleştiriyorsunuz!..
Türkiye’yi uluslararası sıkıştırma operasyonuna karşı yürütülen mücadelede bir faydanız yok bari gölge etmeyin! Şöyle kenarda hafızanızı tazeleyin!..
Teşekkür
Geçen yazımda İstanbul’un fethinden ve kutlanmasından rahatsız olan bir öğretim üyesinden bahsetmiştim: Aydın Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi Erbay Bardakçıoğlu. İstanbul’un barbar ve bağnaz bir kabile tarafından işgal edildiğini yazmıştı! Üniversitenin rektörü Prof. Dr. Cavit Bircan yapılması gerekeni yaptı, Bardakçıoğlu’nun talebeleri daha fazla zehirlemesine izin vermedi ve görevden aldı. Ayrıca Bircan internetteki hesabında şunları yazdı: “Terör sevici akademisyenlerimizden sonra Bizans sevici akademisyenimiz de oldu. Bilsinler ki Hira Dağı’nın evlatları Olimpos Dağı’nın evlatlarını mutlak ve yeniden mağlup edeceklerdir.”
Muhterem rektör Cavit Bircan’a göstermiş olduğu hassasiyet için teşekkür ediyorum, Allah razı olsun!