Gerçek bir doğa olayını işleyen Fırtınanın İçinde, İstanbulluların yeni yeni tanımaya başladığı hortumların yaratabileceği felaketi gözler önüne seriyor. Yalnız, oyunculuklar dökülüyor.
Çevre felaketlerini işleyen filmleri oldum olası severim. Biraz bilimkurgu biraz aksiyon ve insanın felakete karşı anlamsız merakı bu tür filmlerin çok tüketilen yapımlar olmasını sağlıyor. Doğal felaket filmlerini şimdiye kadar ‘olanaksızın kurgusu’ olarak rahat koltuğumuzda zevkle izledik.
Ama gerçekten bir şeyler değişmeye başladı dünyada. Doğa artık bilim adamlarının uyarılarından çok daha fazlasını yapar hale geldi. Kaç kişi İstanbul’da böyle bir hortum olayı gördü ki günümüze kadar! Benim bütün ailem İstanbullu. “Benden önce böyle bir şey oldu mu?” diye ailenin büyüklerine sordum. Olmamış. Onlar da son dönemlerde Kasımpaşa’da ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde yaşanan hortumlara şaşırıyorlar. Halbuki sinema bizi çok önceden uyarmıştı...
Bu hafta vizyona giren Fırtınanın İçinde ABD’de meydana gelen beş şiddetindeki şimdiye kadar görülen en büyük hortumun yaşattığı felaketi anlatıyor. Filmin bilindik felaket filmlerinden bazı farklılıkları var. Mesela böyle bir yapımın üç boyutlu olmasını beklersiniz. Ama yönetmen böyle bir tercih yapmamış. Bunun nedenini daha sonra anlıyoruz. Filmin görsel gerçekliğini bozmak istememiş, ikinci filmini çeken yönetmen Steven Quale. Bütün film omuz kameralarıyla çekilmiş gibi.
Onun için sanki haberlerde ABD’yi vuran büyük bir hortumun haberini izliyormuş sanıyorsunuz kendinizi. Hatta bazı çekimler gerçek hortumların görüntüleri. 1996 yılındaki Twister filmini çoğunuz hatırlar. Çünkü en azından Türk izleyicisi için yeni bir tecrübeydi. O filmde yaşadığınız tecrübeyi unutun, bu film çok daha fazlasını vaat ediyor. Her şeyden önce gerçek görüntüler var. Gerçek görüntüler ile kurmaca çekilen sahnelerin bir tezat oluşturmaması için bütün film omuz kamerasıyla çekilmiş sanıyorum. Üstelik film ilerisi için de birtakım uyarılarda bulunuyor.
FELAKETİ ANLAMAK İÇİN İZLEYİN
Bir iki diyalog aktaralım: Hortum avcıları filmde hortum yakalama peşindedirler. Sonunda Silverton kasabasında bir hortumla karşılaşırlar. Bu daha önce gördüklerine hiç benzemez. Kuvvetlidir kuvvetli olmasına ama fazla zarar vermeden biter. Avcılar hortumun bekledikleri kadar büyük olmamasından dolayı hayal kırıklığı yaşarlarken beklenmeyen bir şey olur, başka bir hortum çıkar.
Daha sonra ise bir hortum fırtınasının içinde kaldıklarını görürler. Halbuki bu başlangıçtır. O zamana kadar görülmemiş büyüklükte bir hortum Silvester kasabasını vuracaktır. Tam da bu noktada bilim adamının sözleri duyulur: “Eskiden bir ömür boyu yakalayabileceğiniz böyle büyük bir hortum artık her yıl yaşanmaya başlandı. Yetmezmiş gibi daha önce hiç hortum görmemiş coğrafyalarda da hortumlar görülmeye başlandı.” Sonra Londra, Paris, Viyana’yı örnek verir. Biz de içimizden bu şehirlere İstanbul’u ekleriz.
Evet, gerçekten artık bir şeyler değişiyor ve bunları kabul etmeme gibi bir lüksümüz yok. Fırtınanın İçinden filmi doğaüstü gibi görülen ama aslında günümüzde yaşanan hortum felaketini anlatan bir film. Çekimler ve filmin gerçekliğini anlattık, övgümüzü de belirttik. Ama bir de bunun sinema tarafı var. Ne yazık ki bu bakımdan çok zayıf bir filmle karşı karşıyayız. Bunun en büyük sebebi de yönetmenin daha olgunlaşmamış olması ve bazı yönetmenleri taklit etmesi.
Yönetmen Steve Quale, Son Durak 5’i çekmiş daha önce. Ne bir senaryo yazarlığı tecrübesi var ne de yönetmen yardımcılığı. Sanıyorum Türkiye’de görmeye alışık olduğumuz ‘Bastır parayı, çek filmi’ düsturu burada biraz etkili olmuş. Filmin senaryosu tam bir klişe. Baba oğul ilişkisi, güzel bir bilim kadını, gençlerin flörtü üzerine hortum felaketi. Bu haliyle B türü felaket filmlerinden sadece bir adım önde diyebiliriz. Hele oyunculuklar dökülüyor. Bir baba karakteri var, güler misiniz ağlar mısınız bilemedim. Kısacası filme gidin ama sadece hortum felaketinin gerçekliğini görmek için, eğer sinemasal bir artı arıyorsanız işiniz zor.
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: Into the Storm
Yönetmen: Steven Quale
Senarist: John Swetnam
Oyuncular: Richard Armitage, Sarah Wayne, Matt Walsh, Arlen Escarpeta
Yapım: 2014, ABD, 89 dakika
VİZYONDAKİLER
Günah Şehri: Uğruna Ölünecek Kadın
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: Sin City: A Dame to Kill For Yönetmen ve senarist: Robert Rodriguez, Frank Miller Oyuncular: Bruce Willis, Jessica Alba, Joseph Gordon-Levitt, Mickey Rourke Yapım: 2014, ABD, 102 dakika.
Genel itibariyle Dwight karakterinin hayatı üzerine yoğunlaşıyor. Dwight (Josh Brolin) hayatta sevdiği tek kadın olan, tehlikeli Ava (Eva Green) tarafından tuzağa düşürülmüştür. Ancak intikamını alabilmek için Lord’un zengin kocası (Marton Csokas) ile amansız bir mücadeleye girmek zorundadır, bu sırada hiçbiri Ava’nın gerçek niyetlerinden haberdar değildir.
ÇAKMA POLİSLER
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: Let’s Be Cops Yönetmen ve senarist: Luke Greenfield Oyuncular: Damon Wayans Jr., Jake Johnson, Nina Dobrev, Andy Garcia Yapım: 2014, ABD, 104 dakika.
KOLEJ yıllarından beri arkadaş olan Justin ve Ryan kostüm partisi olarak anladıkları partiye, Justin’in son oyununda kullandığı LAPD (Los Angeles Polis Departmanı) üniformalarıyla giderler. Biraz alay konusu olduktan sonra Hollywood sokaklarında yürürken bir şey fark ederler. Kadınlar onlarla ilgileniyor, kötü adamlar emirlerine uyuyordur!
Postacı Pat: Bir Yıldız Doğuyor
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: Postman Pat: The Movie Yönetmen: Mike Disa Senarist: Annika Bluhm Oyuncular: Jim Broadbent, Robin Atkin Downes, Susan Duerden, Greg Ellis Yapım: 2014, İngiltere, ABD, 88 dakika.
FİLM, İngiltere’de 1981 yılında televizyon dünyasıyla buluşan ve günümüze kadar çocukların ilgiyle izlediği çizgi dizinin sinema versiyonu. Mükemmel bir postacı olmayan Pat, sesiyle gurur duymakta ve Yetenek Sizsiniz yarışmasına katılmaktadır.
SÜRPRİZ DAMATLAR
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: Qu’est-ce qu’on a Fait au Bon Dieu?Yönetmen/ senarist: Philippe De ChauveronOyuncular: Christian Clavier, Chantal Lauby, Ary Abittan, Medi Sadoun Yapım: 2014, Fransa, 97 dakika.
FRANSA’NIN üst sınıf ailelerinden birine mensup olan Claude ve Marie Verneuil çiftinin dört güzel kızı vardır. Bu kızlardan Isabelle, Müslüman olan Rachid ile Odile, Yahudi olan David ile ve Segolene de, Chao isimli bir Çinli ile evlenir. Damatları kabullenmekte güçlük çeken Claude ve Marie’nin tek ümitleri küçük kızları Laure’nin bir Katolik evliliği gerçekleştirmesidir.