CHP Sözcüsü Deniz Çelik, kameranın karşısına geçmiş öfkeyle konuşuyor. "Böyle nasıl normalleşeceğiz" diye tepki gösteriyor.
Peki niye bu kadar öfke derseniz hemen söyleyeyim...
Tatvan Belediye Başkanı Mümin Erol, makama otururken hemen arkasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğrafını duvardan söküp atıyor.
Durun durun,
CHP'li Çelik, fotoğrafın indirilmesine sinirlenmiş değil.
O kadar da normalleşmedik.
CHP Sözcüsü Çelik, bu olay için DEM'li Başkan Erol'a "Cumhurbaşkanı'na hakaret" soruşturması açan savcıya sinirlenmiş.
Ve aynen şöyle diyor. "Cumhurbaşkanı'nın portresini indirdi diye bir belediye başkanı hakkında soruşturma açan savcının ya aklından zoru vardır ya da hukuk bilmiyordur"
Takdir milletin elbette. Ancak şu soruyu sormak da hakkımız.
DEM'li Başkan Erol, Erdoğan'ın yerine Atatürk'ün fotoğrafını indirseydi CHP Sözcüsü Çelik aynı sözleri söyler miydi?
Ya da AK Parti'li bir belediye başkanı makamdaki Atatürk fotoğrafını kaldırıp atsaydı ne olurdu?
Durun hemen öfkelenmeyin ya!
Cevabı hepimiz biliyoruz. Başta ben herkes o başkanı doğduğuna, siyasete girdiğine pişman ederdi. Bu yüzden öfkelenmeye gerek yok. Sadece soruyoruz.
Zira CHP ve DEM diyor ki, "Biz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın değil, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın fotoğrafını atıyoruz" Yersen...
İyi de hemen yanındaki Atatürk de hem Cumhurbaşkanı hem de yaşadığı süre boyunca CHP Genel Başkanı değil miydi?
Biri ilk Cumhurbaşkanı diğeri şu anki Cumhurbaşkanı, ikisi de bir partinin aynı zamanda genel başkanı...
Tabii burada sözüm Cumhur İttifakı seçmenine... Yoksa CHP'lileri bu tür sözlerle ikna etmek filan ne mümkün...
Ne demişti Esenyurt Belediye Başkanı Özer, "Kayınbiraderimi atadım ama hele bir sor niye atadım. Fizibil başka adam bulamadım" Peki sonra ne oldu? Hiç, kocaman bir hiç... Sorsanız CHP Genel Başkanı Özel devreye girdi falan filan. Peki kayınbirader hala Esenyurt Belediyesi'nde görevde mi? E öyle...
Bu yüzden benim CHP tabanından umudum yok.
Onlar için "Para Kulesi de normal, Roma gezisi de, vadedip tutmamak da normal, milletin umutlarıyla oynamak da"
Umudum Cumhur İttifakı seçmeninde...
Takdir milletin...
KİM KİME İHANET EDİYOR?
"Teslim olduğun gün davaya ihanet ettin'
Çok çarpıcı bir cümle değil mi?
Peki bu cümleyi kuran kim?
DEM'li Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yönetimi...
Kime söylüyorlar...
"Evlat Nöbeti"nin simge isimlerinden Ayşegül Biçer'in oğlu Mustafa Biçer'e...
Mustafa Biçer, annesinin çığlığını duyup terör örgütü PKK/YPG'den kaçıp Türkiye'ye döndü.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde çalışıyordu.
DEM'liler geldi, birçok ilde olduğu gibi işçi kıyımı yaptı.
Mustafa Biçer'i de biçtiler.
Üstelik de "Teslim olduğun gün davaya ihanet ettin" diyerek.
Şimdi burada bir dakika durup düşünelim.
DEM yönetimi PKK'den kaçıp gelen bir gence bunları söylerken aslında tam da terör örgütü PKK/YPG ağzıyla konuşmuş olmuyor mu?
O zaman biz neyi konuşuyoruz?
Kayyum atandığında DEM'lilerle beraber saf tutan CHP bu söylemlere neden suskun kalıyor?
Aklımda deli sorular var.
Sorayım diyorum sonra vazgeçiyorum.
"Kendi kendime ya bırak kime anlatıyorsun" diye içimden geçirip susuyorum.
Niye derseniz "Memlekette demokrasi yok!" zira.
Demokrasi olmadığı için de DEM'lilerin,
"TC bu topraklarda işgalci"
"Kürdistan'dan defolup gideceksiniz"
"Kürdistan'ın kaynaklarını sömürüyorsunuz"
"Hakkari Valisi bir daha bu sokaklara adım atamayacak"
diye bas bas bağırması serbest.
Terör örgütü PKK'den kaçıp devletine sığınan bir gencin DEM'li belediyede çalışması yasak. Aklımdaki deli soruyu başlığa yazmıştım aslında...
Sahi "Kim kime ihanet ediyor?"
Son bir not.
Akşam Gazetesi Ankara Temsilcisi Emin Pazarcı da bir soru sordu.
Kısa ve öz bir soru...
"Haberiniz var mı, PKK-KCK tarafından Diyarbakır Belediyesi'ne kayyum atandı. Eş başkanlar Serra Bucak Küçük ve Doğan Hatun'un başına Kandil'den Halime Bayram 'örgüt komiseri' tayin edildi. Haber yalansa 'yalan' deyin" diye yazdı. Şimdiye kadar tek duyduğumuz musluktan çıkan tısss sesi. Demek ki Kandil kayyum atayınca susuluyormuş.
"ÇOK ÖLÜYORUZ"
Sağ şeritte duran kamyona hızla çarpan otomobili ve direksiyondaki gencin ölümünü görünce böyle düşündüm. Gerçekten çok ölüyoruz.
Bakın sadece bir haftada yapılan trafik denetimindeki rakamlardan küçük bir seçki paylaşacağım sizinle durumumuzu daha iyi anlayın lütfen.
Bir haftada 2 milyon 540 bin araç denetlendi.
410 bin sürücüye ceza kesildi.
Yani bir başka deyişle 6 sürücüden 1'i kusurluydu.
Aşırı hız cezası yiyen sürücü sayısı 115 bin kişi...
Rakamları tek tek paylaşıp sizi boğmak istemiyorum.
Ama gerçekten çok ölüyoruz.
Önümüzde 9 günlük bayram tatili var.
Muhtemelen cuma gününden itibaren herkes yine yollarda olacak.
Lütfen ama lütfen sevdiklerinize acı yaşatmayın.
Başkalarının da canını yakmayın.
Ne demiş atalarımız, "Geç olsun ama güç olmasın"
Varsın bir saat daha geç olsun.
Bayram tadında günleriniz çok olsun.
Acı hatıralarınız değil.
Kalın sağlıcakla...