Son zamanlarda içten ve telaşlı bir gayretle yeni bir gençlik kuşağı tanımlama çabası gözlemliyoruz. Y kuşağı sloganı bu çabanın ürünü...
Problem yok. Herkes ülke için bir şeyler hayal edebilir. Bu hayalin bütün toplumu kuşatması de beklenemez zira, “kuşak” dediğiniz şey bir siyasi parti gibi düşünülemez. Farklı grupların kendileri için bir dünya tasarımı kurarak bütün ülkeye önermelerinde hiçbir sakınca yoktur. Elbette, böyle bir girişim için en fazla söz sahibi olanlar da gençlerdir.
Ama bu işler medya motivasyonuyla üstesinden gelinemeyecek kadar meşakkatlidir, söyleyelim.
Y kuşağı tanımıyla ortaya çıkan girişimin referansı malum, Gezi Parkı olaylarıdır. O olayların içeriği, niteliği, ne işe yarayıp neye yaramadığı ayrı bir tartışma konusudur. Özellikle, bugünlerde sergilenen artçı eylemlere bakınca tartışma daha da büyür. Karşımızda o kuşağın bir temsilcisi olmadığı, olamadığı için neyi onaylayıp neyi onaylamadıklarını soramıyoruz. Gençler adına heyecan yaratan ve kuşak tanımlamasını yapan “yaşlılar” da kendilerini muhatap olarak ilan etmedikleri için bir muhataplık sorunu yaşıyoruz.
28 Şubat’ı ihya etmek iyi bir fikir değil
Görünen şu... Düşünsel olarak başı sonu belli bir kuşaktan çok, gerçekleşmeyen heveslerini gençler üzerinden tarif etmeye çalışan yaşlılar girişimiyle karşı karşıyayız. “Bunlar zeki ve esprili çocuklar” kutsaması oralardan geliyor. Onlar adına yaptıkları dünya tanımları da kulağa yabancı gelmiyor. Birçoğunu; 28 Şubat, 27 Nisan, 12 Eylül (2010) zamanlarında işitmiştik...
Yine de madem bir yeni kuşak ısrarı var ve bundan bir medet umma hali var; o vakit Türkiye’de muhatap alınabilir olabilmenin asgari şartlarını gözden geçirmek gerekiyor. Kuşak tesis edeceklere de faydası olur...
Öncelikle, eğer Y kuşağı içinde Gezi olaylarının da bulunduğu parantezin ürünü olmaktan ibaretse durumun iç açıcı olmadığını söyleyelim. O resim iyi bir başlangıç için hiç de akıllıca değildir.
Etrafında bariz bir şiddet kozası örülen eylemlerden toplumdan saygı uyandıracak bir kuşak çıkmaz.
Kendisini dindarlığa ve dindarlığın toplumsal görünümüne itirazla ifade eden hareketten yeni bir fikir pırıltısı çıkmaz.
Başta Kürt sorunu, ekonomide fırsat eşitliği ve başörtüsü gibi ülkenin temel sorun alanlarında tek yanlı ve Kemalist-Laikçi perspektifi aşamayan bir yaklaşımdan yeni kuşak üretilemez.
Aklına estiğinde iktidara ve bileşenlerine küfreden, bunun üzerinden mizah üreten bir coşkuya da yeni kuşak denemez.
X, Y, Z adı ne olursa olsun yeni bir kuşaktan söz edebilmek için hem yeni hem de cesur fikirlere ihtiyaç vardır. Eskilerin üstesinden gelemediği sorunlara komplekssiz yaklaşabilen, kesinlikle “herkes için” demokrasi arzulayan bir akım olabilmeli.
Bu ülkede yeni kuşak olmanın olmazsa olmaz şartı; muhafazakar çoğunlukla, dini olanla, Kürt meselesiyle, Anadolu’yla, tarihle, İslam dünyasıyla ve evrensel demokrasiyle uzlaşabilmektir.
*
Yeni olmak için ‘yeni’yi de aşmak gerekiyor
Yani, her kim yeni kuşak sıfatını hak etmek istiyorsa, Yeni Türkiye felsefesinin bir parçası olmayı denemelidir. 28 Şubatçıların veya Cumhuriyet mitingleri kuşağının yapamadığı ve tarihsel olarak yapmasının mümkün olmadığı şeyi ihya etmeyi değil.
İçine kapalı, dindarı, Kürtleri, farklılıkları tehdit olarak gören bir girişimin adı “Eski Türkiyecilik” olur ki artık o eşik geçildi.
Dini değerleri ıskalayan ve Türkiye’yi dünyadan soyutlanmış bir adacık olarak yönetebilme fikri ülkeyi kuşatabilseydi, bunu CHP yapardı.
Öyle olamıyor...
Türkiye zaten 10 yıldır, yeni bir kuşak aracığıyla muazzam bir değişim ve yenilenme yaşıyor. Askeri vesayetten, toplumsal ayrımcılığa, ideolojiden bağımsız fırsat eşitliğinden dış politika felsefesine kadar büyük bir yenilenme rüzgarı esiyor. Yani, yeni bir kuşak üretmek için rekabet şartları açısından en zor zaman ama yine de mümkün.
Daha net anlaşılsın diye o “mümkün”ü şöyle tamamlayalım:
İster siyasetsen bağımsız, ister bağımlı olsun, ister kökeninde sadece Erdoğan öfkesi isterse de başka gizli nefretler bulunsun fark etmez; yeni olabilmenin tek yolu son 10 yılın çıtasını aşabilmekten geçiyor. Her alanda...
ABD-Rusya anlaşması ne anlama geliyor?
ABD, beklendiği gibi Suriye’nin kimyasal silah kullanımı karşısında kayıtsız kalmayı tercih etti. Obama yönetimi Esad adına Rusya’yla anlaştı.
Bu anlaşma ne anlama geliyor?
1-) Obama, çok istediği “tarihe askeri müdahale yapmayan lider olarak geçme” payesini kazandı.
2-) Putin, krizi fırsata çevirerek Moskova’nın küresel etkinliğini Washington’un bir adım önüne geçirdi.
3-) Esad, kimyasal silahları elden çıkarmak kararıyla hem yaptıklarının yanına kar kalmasını sağladı, hem de bundan sonra yapacağı kimyasal saldırdılar için doğrudan muhalifleri suçlama imkanına kavuştu.
4-) Elbette Esad ayrıca, her türlü konvansiyonel katliamlar için sınırsız bir imtiyaza sahip oldu.
5- ) Zaten işlevini yitiren BM artık tamamen denklem dışına çıktı.
6-) İsrail, bir yandan bir düşmanı kimyasal silahtan arındığı için bir yandan da “radikal muhalefet”in tepesine vurulmaya devam edileceği için güvenliğini iki kat artırdı.
7-) Bu anlaşmadan Mısır’a da mesaj var. Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da İslamcı muhalefete karşı güç kullanmak ABD-Rusya ittifakıyla onaylanmış oldu.