X-Men benim en sevdiğim Marvel kahramanlarından. Her şeyden önce tek bir karakter üzerine tasarlanmamış, tersine çok sayıda süper kahramandan oluşuyor. Diğer Marvel üretimlerinden en büyük farkı da bu. Iron Man, Hulk, Thor ve daha bir çok süper kahramanı birleştirdikleri Avengers serisinin sonradan yaptığını X-Men ortaya çıktığı an başarmıştı. 2000 yılında ilk X-Men sinemalara geldiğinde hepimiz alkış tutmuştuk. Sebebi hem sinemasal başarısı hem de çizgi romanın öyküsünün diğerlerinden çok daha güçlü katmanlarının sinemaya aktarılış biçimiydi.
Bilindiği gibi X-Men Homo Sapiens’in bir sonraki ayağı olan mutantları anlatır. Genlerindeki bir değişiklik ile hem fiziksel hem kabiliyet açısından gelişmiş insanlardır bu mutantlar. Fakat normal insanların tepkisinden çekindikleri için kendilerini saklarlar. Öykü her filmde sürekli normal insanların ötekileştirme hatasının altını çizer. Aslında bir toplumsal eleştiriden yola çıkar. Gerçek yaşamda toplum içindeki eşcinsel, Hıristiyan toplumu içinde Yahudi, Yahudiler içinde Müslüman, beyazlarlardaki siyah düşmanlığı X-Men’deki mutantların ötekileştirilmesiyle ifade edilir filmde. Bir de insanın özünün aslında barışçı olduğu da işlenir öyküde. Magneto ileProfesör X arasındaki kavga hep bu yüzdendir zaten. Profesör X insanlarla barış içinde yaşamanın mümkün olduğunu savunurken Magneto nasıl Naziler tarafından Yahudiler katledilmişse kendilerinin de aynı sona uğrayacağını söyler. Magneto’ya göre tek çözüm insanlar mutantları yok etmeden mutantların insanları yok etmesidir. Magneto Naziler tarafından ailesi yok edilen bir Yahudi çocuğudur. Şimdi X-Men’i böyle okuyunca gerçek hayatta öykünün yazarının Yahudilerle Mutantları benzeştirdiğini görürüz. Profesör X ile Magneto’nun çatışması Yahudi soykırımı sonrası İsrail’deki Yahudiler ile barışçıl Yahudiler arasındaki bir hesaplaşmadır çizgi romanın yaratıcısının kafasında. Bütün bu belirlemeleri yaptıktan sonra senaryonun diğer süper kahraman hikayelerinden çok daha fazla derinliğinin olduğunu ve gerçek hayata tutunduğunu da söylemeliyiz.
Bu hafta seyredeceğimizle beraber toplam yedi X-Men filmi yapıldı. Bunların ilk ikisinin yönetmeni olan Bryan Singer, Geçmiş Günler Gelecek filminin de yönetmeni. Söylentiye final bölümü olan Apocalypse filmini de yöneterek, serinin ilk ve son iki filminin yönetmeni olacak.
DÜNYA YOK OLUYOR
Geçmiş Günler Gelecek, aslında 2011’de vizyon alan X-Men: Birinci Sınıf filminin devamı. İlk kez orada genç Magneto rolünde Michael Fassbinder, genç Profesör X rolünde James McAvoy ile karşılaştık. Bu hafta seyredeceğimiz filmin başlangıcında yok olan bir dünya ile karşılaşıyoruz. Hem barışçıl insanlar hem de Mutantlar tükenmek üzeredir. Tek care geçmişe dönüp bütün mutantları yok eden Gözcü adlı robotların üretim projesini engellemektir. Tam da bu noktada Terminatör akla geliyor. Robotlarla insanlar arasındaki savaşı durdurmak için geçmişe yolculuk yapan robotlar. Bu benzerlik böylesi iyi bir senaryo üzerine kurulu X-Men için çok dayaratıcı bir son değil tabii. Ama son filmi seyretmedik belki bizi şaşırtmaya devam ederler. Bu arada son olarak yılların acımasızlığından bahsetmeden geçemeyeceğim. Filmin başında Storm’u canlandıran Halle Berry, Wolwerine’i canlandıran Hugh Jackman, Profesör X’i oynayan Patrick Stewart’ın beraber bir sahneleri vardı. Ve hepsi geçen yılların izlerini yüzlerinde taşıyorlardı.
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: X-Men: Days of Future Past
Yönetmen: Bryan Singer
Senarist: Simon Kinberg
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Michael Fassbender, Evan Peters,
Ellen Page Yapım: 2014, ABD, 131 dakika