2000'li yılların Erdoğan'la özdeşleşmesi üzerine 1990'lar zaman zaman yüceltiliyor. Özellikle 1970'lerde ve 1980'lerin başında doğanlar 1990'ların Türkiye'sini yücelten bir efsane uyduruyorlar. Bu söylentiyi dillendirenler genellikle 2000'lerde tüketim zincirine eklemlenmiş, o yılların fazla para ortamına alışmış mutsuz orta sınıflardan çıkıyor.
12 Eylül sonrası siyasetin sivilleşmeye çalıştığı ve Türkiye'nin rotasını aradığı günlerdi. Sivil Cumhurbaşkanı Özal'ın ani ölümü bir türlü anlaşılamadı.
1990'larda 12 Eylül'ün izleri devam ediyordu. 141.,142.163. maddeler düşünce ve ifade hürriyetinin üzerinde balyoz gibi dururdu. Devlet Güvenlik Mahkemesi vardı. Başsavcı Nusret Demiral'dan herkes korkardı. Sağdan sola aydınların ve siyasetçilerin korkulu rüyası bu maddeler 2004 yılında ancak kaldırılabildi.
1990'larda siyasi cinayetler işlendi. Bu cinayetler işlendiği gün gazeteler faili meçhul manşetlerini attılar. Ülkenin önemli laik ve Atatürkçü aydınlarının art arda suikastlar ve bombalı eylemlerle öldürülmesi 'derin devlet' tartışmalarını öne çıkardı. Bu cinayetlerin faturasını 'Dördüncü Kuvvet Medya' dindar, muhafazakâr kitleye çıkardı. İrtica manşetleri atan bu gazetecilerin darbeci askerlerle 28 Şubat'ı hazırladıkları ortaya çıktı.
1989-2002 yılları arasında en kısası 25 gün ile en uzunu 3,5 yıl süren tam 11 hükümet kuruldu. İstikrarsızlık siyasete ve meclise olan güveni azalttı. Milletvekilliği gazeteciler tarafından aşağılandı. Siyasi zemini karalayan bu atmosfer nitelikli insanların siyasetten uzak kalmasına sebep oldu.
1990'larda Dev-Sol cinayetleri siyasilere ve generallere kadar uzandı. Soğuk savaşın hemen sonrasında DHKP-C ismini alan örgüt Emekli istihbaratçı Hiram Abbas ile emekli generaller Memduh Ünlütürk, Hulusi Sayın, Kemal Kayacan gibi isimleri katletti. Sabancı ailesini hedef alan ve Özdemir Sabancı'nın öldürülmesi hadisesi de örgütün bir diğer cinayetiydi. Olayın faili Fehriye Erdal'ın Belçika'dan iadesi bir türlü gerçekleşmedi.
1990'lar PKK terör örgütünün en kanlı eylemlerini yaptığı dönemdi. Kürt kökenli yurttaşlarımızın köylerini basıyorlar, zorla erzak temin ederek gençleri dağa götürüyorlardı. Köylerin boşalmasına ve kontrolsüz göçe sebep olan bu süreç Diyarbakır'dan İstanbul ve İzmir'e kadar birçok şehirde gecekondulaşmaya sebep olmuştu. Ayrıca PKK-uyuşturucu trafiğine kimi kamu görevlileri de ortak olmuştu. Ayyuka çıkan olaylar uluslararası suç ve çıkar örgütlerinin siyasetçilere zaman zaman şantaj ve baskı yaptığını gösterdi.
1990'larda bankacılık sistemi dolandırıcılığa açıktı. Vatandaşın parasını toplayan bankalar ve holdingler iflas ederek paraları kaçırmışlardı. Hatta bir patron siyasete atıldığında ekmek arası köfte dağıtmış ve ilk seçimde milyonlarca oy almıştı.
1990'larda popüler kültürün doğurduğu müzik çok eleştirilirdi. Ağır, oturaklı sanatçılarımız bu furyanın topluma zarar verdiğini söylerlerdi. Bandıra Bandıra Ye Beni, Bu Kız Beni Görmeli Bana Kazak Örmeli, Hebelüp, Ben Sizin Babanızım gibi şarkılar haftalarca Top 10'da kalırdı.
68 ve 78 kuşağı eski tüfekler 90 kuşağını apolitik, sorumsuz diye nitelerdi. Memleketin meseleleriyle ilgilenmeyen bu kuşak, Amerika'ya, Avrupa'ya gitme derdindeydi.
1990'ları yazmaya kalkışsak olumlu gündem sayısı üç beş taneyi geçmez. Soğuk Savaş sonrası Türkiye'ye biçilen rol bir sömürge eyaletiydi. Üretmeyen tüketen, montaj sanayii ve ucuz iş gücüyle yetinen, ucuz turist çeken bir Türkiye istediler. Terörle meşgul, dünyaya kapalı bir Türkiye bizim işimize gelmedi. Biz darbelerle avutulan ve vesayet odaklarına bırakılan bir ülke yerine milli iradenin hakim olduğu bağımsız Türkiye'den yanaydık.
90'ları özleyen balık hafızalılar için söylenecek çok şey var. O yıllarda walkman takıp ülke gündeminden habersiz büyüyenlerin bugün 'Eski Türkiye' derken aslında gamsız tasasız laylaylom gençlik yıllarını özlediğini biliyoruz.
Biz önümüzdeki çeyrek asra odaklanalım.