Mehmet Metiner, Star'da pazartesi günkü yazısında şunları yazıyordu:
“Maskeli balo dönemi kapanacak.
Bu değişiklik Türkiye için yeni değil.
"Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi", Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün getirdiği bir sistem.
Atatürk ilk partili Cumhurbaşkanımızdı.
Recep Tayyip Erdoğan, AK Partili ilk Cumhurbaşkanı unvanını taşıyacak.
Türkiye'nin doğrudan halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı unvanıyla beraber.
Yarından itibaren AK Parti'nin yeni dönemi başlayacak.”
Dün Sayın Cumhurbaşkanı Ak Parti'ye yeniden üye oldu ve doğru, “Ak Parti'de yeni bir dönem başladı.”
21 Mayıs'taki olağanüstü genel kurulda da genel başkan olacak.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un dediği gibi bunun“Ak Partide bir sinerji oluşturması” da tabii. Yine Star'da Yalçın Akdoğan'ın olayı “Vuslat” gibi derin muhabbeti yansıtan bir kelime ile anlatması da oluşan heyecanın ifadesi.
Tabii olay, sadece Ak Parti ile sınırlı değil.
Tayyip Erdoğanhalen Cumhurbaşkanı ve 2019'daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de aday olması kesin bir insan.
Olayın, mevcut sistem içinde “Partili Cumhurbaşkanı” olarak diğer partilerle politik ilişkilerin üst kademesinde yenilikler getirmesi kaçınılmaz olduğu gibi, yeni durumun halk nezdinde hangi algılamalara yol açacağı noktasında da değerlendirilmesi gerektiği açık.
Bir anlamda halkın önüne yeni sistemle gelen “Partili Cumhurbaşkanı” modelinin ilk uygulamaları konmuş olacak. 2019'da oy verecek olanlar, bilmedikleri bir şeyde değil, ilk uygulamalarını gördükleri şey üzerinde tercihte bulunacaklar.
Evet, toplum Tayyip Erdoğan'ı Başbakan olarak tanıdı, Cumhurbaşkanı olarak tanıdı. Toplum nezdinde “Başbakan'ın partili olması” alışılmış bir durumdu, Cumhurbaşkanı'nın da “şeklen” dahi olsa,“Tarafsız”lığı var sayılmıştı.“Şeklen” demem, Cumhurbaşkanlarının tarafsızlığı yeterince gerçekleştirmemiş olması ile ilgili. Ancak çokça “milli meseleler” diye nitelenen bazı durumlarda Cumhurbaşkanı'nın parti liderlerini bir araya getiren “Devlet şemsiyesi” niteliği, böyle bir rolün toplumda önemsendiği izlenimi oluşturmuştu. Yeni durum, Cumhurbaşkanı'nı diğer partiler karşısında “Taraf” haline getirecek. Böyle bir rol içinde yine de “Tarafsızlık” görüntüsü verilmek istenir mi, buna gerek görülmeyip, vatandaşın hizmetleri takdir etmesi mi yeterli görünür, bu herhalde Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendi içinde çözeceği en önemli husus budur.
Tabii ki işin önemli boyutu, benimsenecek her tavrın, vatandaş nezdindeki notuyla ilgilidir.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın 2019'u düşünmemesi mümkün değil. Yeni sisteme bu kadar yatırım yapıldıktan sonra 2019'da kaybetmek, tek belirleyiciliği emanet etmeyi asla düşünmeyeceğiniz kişilere - kadrolara sunmak anlamına gelir. Böyle bir rolün “CHP'li bir başkan” için de pek çok insanın içine sinmeyeceğini adım gibi biliyorum.
Böyle bir risk var mı?
Referandumda çıkan sonucun “alarm” niteliğinin gözardı edildiğini sanmıyorum. “Hayır” cenahının 2019 hesaplarının da yüzde 48.6'yı nasıl yukarılara taşırız arayışında olduğu belli.
“Halkın oyu çantada keklik değil”sözü siyasetin en temel anlayışıdır.
Mesela, açık söyleyeyim, partili cumhurbaşkanlığı için “Gazi Mustafa Kemal veya İnönü'den referans sunmak” benim içime sinmiyor. Kimbilir belki arkadaşlarımız 2019 söyleminin bu eksene oturmasını tercih ediyor, onun geniş halk kitlelerini etkileyeceğini düşünüyordur.
Bir tercih yapılacak kuşkusuz.
Söylemden öte, bizatihi Sayın Cumhurbaşkanı'nın “Partili Cumhurbaşkanı” olarak geliştireceği insan ilişkileri dili, toplumun yönelişini etkileyecektir.
Evet, Ak Parti'de de Türkiye siyasetinde de 2 yıllık çok özel bir dönem başladı.
2019 çok kritik bir yıl olacak. Mart'ta yerel seçimler var. (İstanbul - Ankara gibi sembol illerde ipi kim göğüsleyecek?) İlk sinyal. Ve Kasım'da Cumhurbaşkanlığı seçimi... Bugünler yarınları hazırlayacak. Her adım hayati önem taşıyor.
“Bu ülkede ikinci sınıf vatandaş yoktur.” İmza Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.