Hafta sonu Abant’ta Vuslat platformunun düzenlediği sempozyumdaydım. Abant’a en son üç yıl önce gitmiştim. Yerde iki metre kar vardı ve göl donmuştu. Abant her mevsimde bir başka güzel ama . ‘Kimlik Krizi ve Kültürel Değişim’ konulu sempozyuma çok sayıda akademisyen ve yazar katıldı. Birbirinden ilginç ve farklı konularda çok sayıda sunum , üç gün boyunca tartışıldı. Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Emrullah İşler, başta olmak üzere, milletvekilleri, valiler, belediye başkanları sempozyuma katılıp kısa konuşmalar yaptılar. Kapanış konuşmasını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez hoca yaptı ki bu konuşma sanırım hep hatırlanacaktır. Bir din ve düşünce adamını, bu entelektüel kimliğiyle tanımak ve dinlemek hakikaten bir şans oldu benim için.
Avrupa’dan gelenlerin sayısı , biz Türkiye’de mukim olanlardan fazlaydı. Avrupa’dan gelen dostlar, eskiden sahip oldukları, malumunuz, bir çok kırmızı çizgiyi azat etmiş görünüyorlardı. Muhafazakar-demokrat olan bu insanların en çok merak ettiği konuların arasında çözüm süreci ve Alevi talepleri geliyor. Üç gün boyunca aynı merak ve aynı dikkatle sempozyumda sunulan her bildiriyi büyük bir sabırla dinlediler.
Doç. Dr. Ertan Özensel, kimlik krizi üzerine konuşurken, halat metaforunu kullandı. Halat bildiğiniz gibi yüzlerce ipten oluyor, ama halatı gereğinden fazla gerdiğinizde koparabilirsiniz!
Bizde halatı koparanlar, Jön-Türkler oldu galiba. Temeli onlar attı, bu temel İttihatçı ve Kemalist politikaların bel kemiğini oluşturdu. Türk-İslam sentezi, makbul vatandaşlığa giden yolu gösteriyordu.
Kemalistler geçmişi özler ve geçmişte hiç bir şey olmamış gibi davranır, farklı kimliklerin eşitliği fikrinden uzakta durmayı tercih ederken; Türkiye’de yeni arayışlara girişen İslami aydınlar, İslami kimliğin, bir çeşit ulusalcılığa-Türkçülüğe- mahkum edilmesinin trajik sonuçlarını tartışıyor. İslami kimliği ulusalcılıktan kurtarma mücadelesi olarak da anlaşılabilecek yeni bir sürecin içindeyiz.
Kimlik politikalarının büyük bir gerilim yarattığı, bir türlü normalleşemediği ve siyasi hayatı belirlediği toplumlar, onları bir arada tutan halatı fazlaca germiş toplumlardır aslında . Biz de açıkçası halatı fazla gerdik. Başımıza da bin bir bela açtık, kendi ellerimizle. Şimdi Türkiye’de ve Avrupa’da bu gerilimin sebepleri tartışılıyor.
Vuslat platformunun mensupları, katılımcıları, İslami kimliğin bir üst kimlik olarak kabul edilmesi ve alt kimlikleri eşit kılacak bir anayasa olmasını hararetle destekleyen insanlar. Geçmişte olanlara fazlasıyla üzüldüklerini gördüm. İçlerinden biri, yeni tanıştığımız bir dost, ‘Türklük adına çok kötülük yaptılar, ama inanın biz Türkler’in bu yapılanlardan halk olarak hiçbir günahımız yoktu’ derken, çok duygulandım. Karşısında bulduğu bir Kürt aydınına daha ilk tanışmada, bunları söyleyebilen, bu duygudaşlığı kurabilen insana gel de saygı duyma..
Acaba bir gün benzer bir duygudaşlığı, bir Kemalist aydın yaşatabilir mi bana diye düşünmedim desem yalan olur. Ama önce Kemalistler’in oluşturduğu platformlara çağrılmam gerecek ki şimdiye kadar CHP dahil, böylesi hiçbir davet almış değilim.
Yabancılaşma sürüp gidecek gibi. Anadolu halkı, daha bağımsız kendi gücüne güvenen, kendi medeniyet değerlerine sahip çıkan bir Türkiye istiyor, ama bugün yaşadığımız manzaraya baktığınızda, bunun karşısında yer alan bir aydın zümre olduğunu görüyoruz. Türkiyeli aydın zümre, konferansta da ifade edildiği gibi işine geldiğinde Marksist, işine geldiğinde sağ/sol liberal, işine geldiğinde de ‘dönemsel demokrat’ bir kimlikle çıkıyor ortaya.
Sartırcı Varoluşculuğu Fransızlar bile, enine boyuna tartışmamışken, bu akım en çok bizim aydınlarımızı etkilemedi mi? Bugün ise, büyük bir gayretle, dünyadaki yeni-oryantalizm dalgasına eklemlenmek peşindeler. Aydınımız, Türkiye’ye ikide bir haddini hatırlatan Batılı medyanın gözüyle bakıyor kendi ülkesine. İstanbul’daki havaalanına da karşı, Kürdistan petrolünün Türkiye üzerinden dünya pazarlarına akmasına da.
ABD ve AB olmadan Kürt sorunu başta olmak üzere başka sorunların çözülebileceğine, Batılılar gibi o da hayret ediyor ve inanamıyor. İşini gücünü bırakmış, yeni-oryantalistler gibi, İslam’ın demokrasiyle bağdaşmadığını ispata çalışıyor, İslamcıların çıkara çıkara Türkiye’de ancak bir diktatör çıkarabildiklerini vaaz edip duruyor. Oysa Anadolu insanı, sürekli bir değişim arzusu içinde ve değişimi mümkün kılmak için, önce kendi düşüncelerinde bir değişim yaşaması gerektiğinin de farkında. . Askeri vesayet, onurlu dış politika, Kürt sorunu, Ermeni ve Alevi sorunu..Bu sorunlarda Türkiye son yıllarda yaşadığı değişimi büyük ölçüde, İslami kesimin yarattığı yeni entelektüel ve siyasi dinamiklere borçludur. Değişimin muhatabı Türkiye’de İslamcılardır, Vuslat Platformunun sempozyumunda bu gerçeği bir kez daha gördüm. Medya derseniz o yoktu. Doğan medyası takdir etmek lazım, oradaydı, ama iktidara yakın medya yoktu. Başbakan grup konuşmasında sözünü etmese, çocukları dağa kaçırılmış Kürt anaların haklı eylemini bile görmekten aciz bir medyası var bu iktidarın. Başbakan konuşunca ertesi gün manşete taşındı Kürt analar. Medyanın sahip olması gereken, dikkat ve duyarlılığı dahi, Başbakan’dan beklemek, büyük bir haksızlık olsa gerektir. Vuslat platformunu izlerken, keşke Başbakan bir vesileyle sözünü etseydi bu toplantının diye, içimden geçmedi değil.