Meslek hayatımda gizlice gıpta ettiğim kişiler arasında mutlaka yer alırdı, ama Güneri Civaoğlu’yla ilgili hislerim son zamanlarda kıskançlığa dönüştü. Herkesin Musul konulu yazılarla okur karşısına çıktığı dün, Güneri Bey’in Milliyet’teki sütununun başlığı bile yeterince açıklayıcı: ‘Gökçe’den darbuka, Gaye’den dans şov’...
Kanal-D’de yayımlanan ‘Şeffaf Oda’ programının bu haftaki konuklarının maharetlerini anlatıyor yazı...
Bir de Flash-TV... Kanallar arasında dolaşırken hep birilerini tartışırken veya görüş açıklarken görüyorum; bir tek Flash farklı... Yayıncılıktaki ‘ayrışma’ kuralını elhak başarıyla uyguluyor kanal... Son geçişimde, baktım, kadınlı-erkekli çalıp oynayanlar yanında tribüne doldurdukları alkışçı bir grup beyaz saçlıya üzerinde ‘ihtiyar delikanlılar’ yazan tişörtler giydirmemişler mi? Bittim...
Son günlerde tartışma programları yüzünden televizyonlara takmış bulunuyorum. Ne çok da görüş sahibi, bilgili, dolu dolu insanımız varmış... Hükümeti, IŞİD’in Musul’a hâkim olacağını öngörememiş olmakla suçluyor görüş sahiplerinin çoğu... Birlikte izlediğimiz bir yakınım, birkaçı üstü üste aynı tarizde bulununca, “İyi de” dedi, “Neden IŞİD’in Musul’a yürüdüğünü, kente bütünüyle hakim olmalarına ramak kaldığını daha önce bu zât-ı şeriflerden duymadık?”
Görüş sahiplerinden bazısı gerçekten çok tuhaf. Onları dinlerken destekçisi oldukları siyasi parti liderlerinin Musul üzerine yaptıkları açıklamalar aklıma geliyor ve mukayesede zorlanıyorum. Liderlerden ileri şeyler söylüyor, onların aklına gelmeyen suçlamalarda bulunuyorlar...
Hem de derslerini iyi çalışmadıkları halde...
IŞİD’in adını yeni duydukları belli oluyor; Musul’da ne aradığına dair bir fikirleri olmadığı anlaşılıyor... Olabilir, gelişmeler yeni çünkü... Yine de, Irak konusunu 1991’deki ilk Körfez Savaşı’ndan, hadi yaşı küçük olanlar o dönemi kaçırmışlarsa, hiç değilse 2003 1 Mart tezkeresi ve Amerikan işgali günlerinden beri tartışıyor Türkiye; ancak arkadaşlar temel bilgilerden mahrum görünüyorlar...
ABD Irak’ta ne yaptı? Hangi güçleri tasfiye etti, kimlerle işbirliğine gitti? Saddam rejimi ‘dinci’ miydi, yoksa lâik mi? Bugünkü rejimin temel özellikleri ne? Irak içinde kimlerle, dışında hangi ülkelerle yakın temas halinde Maliki’nin Irak’ı? Suriye’deki IŞİD ile Musul’da yönetime el koyan IŞİD aynı şey mi?
Rezalet, ama gerçek: İkide bir “Ama Türkiye’nin desteklediği Tarık Haşimi Musul’da yaşananları övüyor” deyip hükümete çakma yoluna gidiyorlar da, Tarık Haşimi’nin son resmi görevinin Irak’ın cumhurbaşkanı yardımcılığı olduğunu ve uyduruk iddialarla idama mahkum edildiği için rejimi rahatsız edecek her yeni gelişmeye sahip çıkacağını düşünmüyorlar...
Muhtemelen bunu bilmiyorlar da... Başbakan Nuri el-Maliki’nin ‘Şii’ mezhebinden olduğunu herhalde işitmişlerdir, ancak misyonunu ‘Şii olmayanları devletten tasfiye ve tecziye’ olarak belirlediğinin ve bu sebeple Washington tarafından bile kınandığının farkında olmadıklarına kalıbımı basarım.
Dahası, bazıları Amerikalılar tarafından eğitilen ve son model silâhlarla teçhiz edilen Irak ordusunu paralı askerlerden oluşan serseriler mangası gibi birşey sanıyor...
Bilenleri sanki çok farklı.
‘Ortadoğu’ denildiğinde akla kendi isminin gelmesini bekleyen bir yazarın değerlendirmesinin bir bölümünü sunayım: “Musul, geleneksel olarak 'Arap milliyetçiliği'nin, bu bağlamda Saddam’ın Baas rejiminin Irak’taki 'en büyük kalesi' idi ve ayrıca eski Irak ordusunun subay kadrolarında Musullu oranı, her yerden çok daha fazla büyük çoğunluğu ifade eder idi. /
Yani, Irak’ta birkaç gündür yaşananlar büyük ölçüde, Maliki’nin 'mezhebi-ayırımcı' iktidarı ve yönetim tarzına karşı birikmiş bir 'Sünni tepkisi'nin infilakıdır. Bir tür 'Sünni isyanı'. Bazı Sünniler, olan-biteni, buradaki IŞİD rolünü, 'Yanlış adamlar tarafından yapılmış olan doğru iş' olarak algılıyorlar.”
Yazarımız bu noktaya ancak üç gün sonrasında gelebildi.
Oysa, 20 gün önceki Irak değerlendirmesinde, ne Musul, hatta ne de IŞİD’le ilgili tek satır vardı. Tam tersine, “Irak, Kürdistan ve iç boyutu da dahil Kürt politikası hesapları, Irak seçim sonuçlarına göre yeniden yapılmak durumunda...” diye bitirmişti ‘keskin’ gözlemler içeren yazısını...
Güneri Bey’e ve Flash’a hayranlığımın sebebini anlamışsınızdır sanırım...