Victoria Plzen, eskilerdeki Demirperde futbolunun örneklerini sundu. Takım halinde oyun disiplininden ödün vermeyen, takım halinde çok adamla hücuma çıkar gibi gözüken bir haldeydi. Fenerbahçe’de ise sevgili Aykut Kocaman’ın, ilk maçtaki 1-0’lık galibiyeti korumak için oyunu kendi yarı alanında kabul etmesi; bana göre korkaklıktan başka hibir şey değildir. Sen elinde iyi oyuncularım var diyorsan, ilk maçtaki gibi hücum ağırlıklı oyna; orta sahada top kayıplarını aza indirecek futbolcuları uyar; bu maçı da bu kadar riske sokma.
Mehmet Topal sakatlanıp oyun dışında kalınca, yerine Salih girdi. Salih’in asli görevi, orta sahada Mehmet Topal gibi onamasıydı. Ama o öyle oynamıyor. Gerekiyorsa, dikine futbolun ötesinde hücuma da katkı sağlıyor. Maçın ilk yarısında da atmış olduğu mükemmel golle, takımını soyunma odasına önde götüren oldu.
Kaleci Volkan’a parantezler aça aça artık sıkıldım! Bu bizim milli takımımızın kalecisi. Öylesine yanlışlara davetiye çıkarıyor ki, seyredenleri, seyretmeyenleri çileden çıkartıyor. Onu seyrederken, son maçlarda yüreğim ağzıma geliyor. Ama ben bu kadar stres ve heyecan yaşarken, Aykut Kocaman, dut yemiş bülbül gibi kenarda suskunları oynuyor.
Bekir de hayatı boyunca yapmaması gereken bir harekette bulunduğu için, takımını neredeyse “yakan top” olacaktı! Bekir kardeşim. Topu taca atsan, küçülmezsin. Lüzumsuz hatan, Plzen’li Darida’ya gol davetiyesi çıkarmıştır. Senin bu yanlışın yetmez! Bizim muhteşem kalecimiz Volkan’ın da senden aşağı kalır tarafı yok. Kalesine giren golde topu sadece abuk abuk seyretmek zorunda kaldı.
Direkten dönen top gol olsa, o zaman bu yazının başlığını, “Kendin ettin kendin buldun Fener” derdim. Böylesine avantajlı bir şekilde maça başlarken, bireysel hatalara mahkum olmak niye? Burada da 1-0 öne geçmişsin. Tam oyuna ağırlığını koyacaksın; ondan sonraki sıkıntılar, eyvah dedirtti.
Kısacası Fenerbahçe, kendi evinde sessizliğe gömülmüş bir şekilde, taraftarından yoksun olarak bir üst tura geçti. İşte sadece buna sevindik.