Star” Âilesi’ne katıldığımdan bu yana müteaddid kereler Türkler ve Kürdler arası bir ittifâkın, ama bu ada sâhiden lâyık bir ittifâkın, zarûretinden bahsetdim.
Daha önce başka yerlerde çalışırken de...
Bu hafta sonu Başbakanımız Receb Tayyib Erdoğan ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mes’ud Barzânî’nin Diyarbakır’da buluşacak olmalarını vesîle ittihâz ederek bu meseleye en yeni verilerin ışığı altında bir kere daha değinmek istiyorum:
Önce dikkatimi çeken husus, buluşma mahallinin Diyarbakır olması. Diyarbakır, kim ne derse desin, “Kürd Âlemi”nin en büyük ve en önemli metropolüdür. Zâten aslında ondan başka da bu kategoriye girecek şehirleri yokdur.
Bu bakımdan Erdoğan burada tam da kendine, yâni bir Türk başbakanına yakışanı yapmış ve Türkiye’nin bir büyük devlet olarak bu bağlamda herhangi bir takıntısı yâhut kompleksi olmadığını, olamayacağını sembolik bağlamda vurgulamışdır.
Şiddetli aşağılık kompleksinin Türkiye’yi onyıllarca hangi çukurlarda süründürdüğünü ve bir Kürd lideriyle Kürdlerin yeryüzündeki en önemli kültürel ve ekonomik merkezinde buluşmak şöyle dursun Kürd lafını ağza almanın dahî ne derecede “tehlikeli” sayıldığını henüz hiç kimse unutmamışdır sanıyorum.
Bana isteyen istediği târizde, meselâ “yalakalık” suçlamasında bulunabilir, hiç umurumda değil. Ömrü yurd dışında geçmiş ve hâlâ da geçen bir Türk olarak Avrupa’da Türk ve Türkiye imajının nereden nereye geldiğini, tâbir câizse üçüncü, evet, üçüncü kümeden nasıl birinci kümeye yükseldiğimizi ve bunda AK Parti’nin nasıl başrolü oynadığını en iyi izleyenlerden biriyim.
Oyumu yıllardır bu partiye verdiğimi ve eğer kafama saksı maksı düşmezse önümüzdeki seçimlerde de yine öyle yapacağımı da gizlemeye zerre kadar gerek görmüyorum.
Bunun en önemli sebeblerinden biri ise muhâlefet “liderlerinin” (sevsinler!) eleştiri nâmına Erdoğan’a en seviyesiz tarzda sövüp saymakdan başka birşey bilmemeleridir.
Ana avrat dümdüz gitmekden vakit bulabilseler de neyi nasıl daha iyi yapacaklarına tek bir somut örnek verseler âbâd olacağız...
Neyse...
Erdoğan-Barzânî buluşması önümüzdeki Mart Seçimlerinde AK Parti’nin, büyük Kürd seçmen çoğunluğuna sâhib bölgelerde BDP’ye sâdık oylardan bir bölümünü kendine çekme çabalarında etkili olabilir. Hem kendi yurddaşları olan ve hem de komşu ülkelerde yaşayan Kürdlerle barışık bir Türkiye’nin bütün müdâhil taraflara önemli avantajlar sağlayacağına kesinlikle inanıyorum.
Görebildiğim kadarıyla hem Ankara hem de Barzânî ve Öcalan etkisindeki Kürdler artık silahların nihâyet susması ve yine nihâyet müzâkere masalarının kullanıma girmesi husûsunda mutâbıklar.
Benim tahmînim önümüzdeki (artı/eksi) beş altı yıl zarfında Irak ve Sûriye Kürdlerinin özerk bir çatı altında birleşecekleri ve buna bizim Kürd bölgelerimizin de katılması sûretiyle bir “Türkiye-Kürdistan Federal Cumhûriyeti”nin kurulacağı yönünde. Kürd tarafının başkenti Diyarbakır, Türk tarafınınki Ankara ve federasyonunki de İstanbul olur muhtemelen.
Bunu Türk tarafından planlayıp uygulayacak “vizyoner”in ve “misyoner”in adı bence Erdoğan’dır.
Kürd tarafı ise belki Barzânî’yi Öcalan’a tercîh eder ama ben tabii “bizimki”nin olmasını isterim...
Îcâbında oturup kendisiyle anadilimizde sohbet edebilmek için...
Bu ittifak gerçekleşirse Türklerin de Kürdlerin de bir daha sırtı yere gelmez.