Kasım ayıydı, soğuktu ve yağmur çiseliyordu. Besteleri, koreografileri ve pankartları ile Trabzonsporluların ruhunu okşayan Vira taraftar gurubu yine tribündeydi. İlk yarısı Legia takımının skor hariç geri kalan tüm istatistiklerde bariz üstünlüğü ile sona eren karşılaşmada rakip kaleye tek şut atamayan bir Trabzonspor vardı sahada.
Gol değil gol pozisyonuna bile hasret takımın ihtiyacı olan şeyin defansta değişiklik olduğuna karar veren Mustafa Reşit Akçay bu tercihiyle tüm tahminleri yine alt üst etmişti. Bu değişikliğin ardından Kaptan Onur’un da sakatlanıp oyundan çıkması kalan dakikalar için taraftarın enseyi karartmasına neden oldu.
Sahada oyun adına bir şey göremedik ama Trabzonspor adına sevindirici olan yegane şey Mustafa Yumlu’nun kaptanlığı ile Zeki Ayvaz’ın kaleyi teslim alması idi. İkinci yarıda biraz olsun silkinen bir Trabzonspor izledik. Sabaha kadar oynansa Trabzonspor forvetinin atamayacağını düşündüğümüz golü karambolde kendi kalesine atan Legia oldu. Bu golün ardından Malouda’nın asisti ile Olcan farkı ikiye çıkartarak takımının gruptan çıkmasını neredeyse garantiye almış oldu.
Bu sezon Avrupa kupalarında oynadığı hiçbir maçı kaybetmeyen Trabzonspor geleneği bozmayarak grup liderliğini sürdürdü. Mustafa Reşit Akçay ise ulaşılması zor bir istatistiğe de imza atmış oldu.
Legia maçının olduğu gün aynı zamanda Kazım’ın doğum günüydü. Temiz futbol, paydaş, emek hırsızı diye diye Trabzonspor taraftarını uyutan Başkan, Trabzonspor’u bu ülkenin başka coğrafyalarında bunca insanın desteklemesine neden olan ve takımın ruhunu temsil eden Kazım Koyuncu’yu anmaktan kaçınmıştı. Trabzonsporluların kendi kulübünden göremediği nezaketi NTV spikerinden görmesi kaderin cilvesi olarak kazındı hafızalara. Ne de olsa Yılmaz Güney’e benzemekten utanan, rahatsız olan bir Başkanı vardı Trabzonspor’un. Gerçekten de Trabzonspor’a yakışmadı. Çoktandır kişilerle kulüpleri ayırıyoruz ya ondan Trabzonspor’a yakışmadı ama Başkan’a tam da bu yakışırdı...