Bugün yeniden konuştuğumuz Kürt meselesinde de, dün konuştuğumuz eğitimde yeniden yapılanma meselesinde de temel kriter süreçlere bir karışanın olmamasıdır. Bir karışan yani vesayet makamı yoktur.
Kendisini çoğunluğun yerine koyan, en başta da siyasetin üzerinde tarif eden; hepimiz için en iyiyi, en doğruyu bildiğini baştan kabulle talimatlar yağdıran çekirdek dağılmıştır. Türkiye siyasal sisteminde askeri ve yargısal vesayet hattı olarak tezahür eden güç merkezi tabela indirmiştir.
Vesayetçilerin herkese uygun fikirleri hazırdı; çağ, hukuk ve mantık dışı olmakla birlikte ne çare ki bunları tatbik etme kudretleri de vardı.
Türkler için en iyiyi küçük, içine kapalı ve tek tipleşmiş vatandaş olmakta bulmuşlardı. Laik, Kemalist kimlikle, farklılıklardan uzak durması gereken bir vatandaşlar topluluğu olmak en iyisiydi.
Kürtler için ise, Türklere benzemeleri, sakıncalı etnik fikirlerden uzaklaşmaları, vatana ve millete bağlılık için hukuksuzluğa rıza göstermeleri uygundu...
Dindarlar, dini kendi anladıkları gibi değil sistemin tarif ettiği gibi anlarlarsa hem bu dünyada, hem de öteki dünyada rahata ererlerdi...
Solcuların bölücü-yıkıcı faaliyetlerin esiri olmaları men edilir, bundan kurtulmaları da anladıkları dilden tavsiye edilirdi...
Herkese, kendisini bir kimlikle veya fikirle tarif eden cümle gruplara uygun fikirler vardı velhasılı...
Cumhurbaşkanı’nın kim olacağından hastanelere okullara kimlerin girebileceğine, hangi filmin seyredileceğine, kimin söylediği türkünün dinleneceğine kadar her şeye karar vermeyi kendinden menkul hak gören bir yapıdan söz ediyoruz. Söz etmek ne kelime, 80 sene böyle bir hayatı kendilerine benzeyen mutlu ve aydınlanmış azınlık hariç herkese yaşatan bir müttefik güçler ittifakı vardı. Asker-yargı-bürokrasi-iş dünyası-medya ittifakı...
Şimdi dağıldılar; bitmediler ama güçlerini kaybettiler. En önemlisi de meşruiyetlerini yitirdiler... Önceden doğru olanın, meşru olanın ne olduğu onlara referansla tayin ediliyordu bugün ise referans demokrasidir. Toplum ne diyorsa ve ne istiyorsa o meşrudur. Beldeki silah, sırttaki cübbe, cüzdandaki para kimseye topluma nizamat verme imtiyazı tanımıyor.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Türkiye’ye kazandırdığı en değerli şey, lokomotifi asker olan vesayet sistemini bitirmiş olmasıdır. Vesayet bitince, demokrasi talebi artmakla kalmadı; daha iyi, daha hukuki ve temel hakların daha fazlası için rekabet de başladı.
Vesayet bitince geriye dürüstlükten, şeffaflıktan ve demokrasiden başka çare kalmadı.
Mesela bugün...
Kürt sorununun çözülmesini istiyorsan bunu cesaretle söyleyebilirsin. Çözüm istemiyorsan gözünün ucuyla bir provokasyon aramazsın. Çünkü, asker seni ne korkutabilir, ne de kurtarabilir.
Baksanıza, geleneksel olarak Kürt meselesinin sorumluluğu omuzlarında olan, bu sorunu üretip büyütenler bile şimdi çözüm istiyor. Bazıları vesayetten kurtulduğu için istiyor, bazıları ise vesayetten umudunu kestiği için...
Türkiye için daha yolun başı... Vesayetin boşalttığı yoldan daha gidecek çok hedef var.