Konuyu, 3 yıl önce, “Gezi Parkı heyeti”nin Erdoğan’la görüşme sonrası yaptığı, “İstanbul halkı aynı zamanda, 3.Havalimanı, 3.Köprü gibi projelere de karşıdır” açıklamasından bu yana yakından izlediğimi söylemeliyim. Taksim’de yükselen bir hassasiyetin, Türk ekonomisi açısından son derece önemli projelere karşı çıkmaya varmasının bir zemini olmalı. O zemini, Ukraynalı strateji uzmanı Dimitro Kuleba’nın şu sözünde buldum:Vekalet Savaşı piyano çalmak gibidir, sonuca ulaşmak için çok fazla tuşa basmanız gerekir. Propaganda, askeri harekatlar, ekonomik baskı, sosyal kışkırtmalar ve siyasi etki birlikte çalışır.
Bir “sosyal kışkırtmayla” karşılaştık ve hareketin liderliği adına konuşanların meseleyi saptırıp, Türkiye’nin “alt yapı yatırımlarını durdurmaya” rotalanması normal değildi.
Emperyalizmin kontrol telaşı...
Türkiye, son G-7 Zirvesi’nde de “tekrarlanmasının beklendiği” açıklanan emperyalizmin 2008 ekonomik krizinden yararlanarak üzerindeki “küresel vesayeti” devre dışı bırakıp önemli adımlar atmış bir ülke. Brezilya, Endonezya, Hindistan, Tayland gibi aynı şansı yakalamış ülkelerden ayrıldığı ana nokta, “sürdürülebilir kalkınmanın zemini” olarak adlandırılan “alt yapı yatırımlarına” düzenli kaynak ayırıp, sürdürmesi. Bu, Türk ekonomisini, muhtemel bir “ekonomik kumpas”ta ayakta tutan ve “iç pazar derinliğini” yaratarak ekonomik büyümenin ulusal imkanlarla sürmesini sağlayan en önemli yapı.
250 milyon nüfusuyla dünyanın 16’ncı ekonomisi olan Endonezya, 1997’de başlattığı ekonomik hamlesini, alt yapı yatırımlarıyla desteklemeyince, 2014’ten bu yana ciddi ekonomik durgunluğa düştü. Endonezya’da konutların yüzde 61’inde elektrik var, bir Endonezya vatandaşının 100 km’lik yolculuğu ortalama 2.6 saat sürerken, bu oranın komşusu Tayland’da 1.4 saat olması dikkat çekicidir.
Sonuç: Alt yapı yatırımlarını gerçekleştirmemiş ekonomilerin yükseliş atakları küresel şartlara bağlıdır, bu nedenle “küresel vesayetin” kontrolü altında ve ulusal manevra alanı zayıftır.
“Üst akıl”, Endonezya gibi kendisi için büyük pazar oluşturan fakat “kolay kontrol edilebilir” yapılanmaları sever. Türkiye, özellikle son 14 yılda gerçekleştirdiği alt yapı yatırımları nedeniyle “oyun bozan” kimlik taşır. Erdoğan bu gerçeği meydan konuşmalarında kısaca “bizi kıskanıyorlar” diye söylüyor, hayır, aslında “rahatsızlar” kelimesi daha uygundur.
Üç önemli nokta...
1. Ulaştırma/lojistik alanındaki yatırımlar hayatidir, sürdürülebilir kılınmalıdır. Bu, emperyalizmin ulusal ekonomiye dönük “piyasalar” üzerinden yapacağı kumpas saldırıları, “ulusal üretimi ve pazar büyümesini” sağlayarak göğüslemeyi sağlar.
2. Enerji güvenliği en az siber güvenlik kadar önemlidir. Enerji alt yapısının güçlendirilmesi, kaynak çeşitliliğinin artırılması, emperyalist ekonomik saldırıyı püskürtmenin ana unsurudur. Yüzlerce nükleer santralin çalıştığı Avrupa’ya tek söz söylemeyip, bu ülkede yapılmakta olan birinci nükleer santrale “çevreci hassasiyeti” yükseltenlerin ana hedefi aslında, enerji güvenliğinde delik açmaktır.
3. Gıda güvenliğinin sağlanması ve gıda sektöründe spekülatif hareketlerin önlenmesi hayati önemdedir. Et fiyatlarını yüksek tutmaya çalışanların, küresel finans kapital ile bir olup borsayı çökertmeye çalışan işbirlikçilerden farkı yoktur.
“Vekalet Savaşı” çağında bu üç önemli “ulusal güvenlik kavramı”nın anlamını, bu alanlarda yaşanacak bir sarsılmanın sonucunun ne olduğunu merak edenler, bugün, ABD’nin hedefindeki Venezuella’nın ne hale geldiğini izleyerek görebilirler.
Erdoğan’ın inanılmaz refleksi...
Türkiye, ülkenin ulaştırma/lojistik yatırımlarının efsane ismi Binali Yıldırım ile yoluna devam kararı almış durumda. Erdoğan’ın en güvendiği isimlerden biri, Faruk Çelik, gıda güvenliğinin kaptan köşkünde oturuyor. Siyasilerin yakınlarının siyasette yükselmesine her zaman soğuk bakmış biri olarak enerji güvenliğinden sorumlu Berat Albayrak’ın CV’sine baktığımda bu işi en iyi şekilde götürebilecek birkaç kişiden biri olduğunu görmekten memnunum. Bu bir reflekstir, “devlet aklı”nın ilerleyen yıllara dönük önlem aldığını gösterir.
Tılsımlı kelime “icraat...” Öyle de olmalı...
Aksi, savaşın ortasında iki füze almak için Amerikan Kongresi’nin keyfini bekleyen Türkiye trajedisidir. Nasıl, savunma sanayi yatırımları bizi bu belalı coğrafyada başı dik tutuyorsa, alt yapı yatırımları da ulusal güvenlik için odur, bilin.