Vefa lafla olmaz. Vefa pratikle gösterilir. AK Parti’de asıl vefa kongresi Pazar günü yapıldı.
Binali Yıldırım’ın Genel Başkan seçilmesi, sadece ve yalnızca bir Genel Başkanlık değişimi değildir.
Alelade bir bayrak değişimi hiç değildir.
Davutoğlu’nun yerini Yıldırım’a bırakması alelade bir seçimden öte bir zihniyet değişimine işaret ediyor.
O zihniyet değişimi, lideri hayattayken AK Parti’nin başına seçilen kişinin kendisini nasıl konumlandırdığı/konumlandıracağıyla alakalıydı.
Güçlü ve karizmatik lideri hayattayken AK Parti’nin genel başkanlığı gibi onurlu bir makama uygun görülen kişinin AK Parti’yle birlikte hükümeti nasıl yöneteceğine dair sergileyeceği tavırdan bahsediyorum.
Zihniyet değişimi derken kast ettiğim asıl bu kendini lidere karşı konumlandırma ve yönetme tarzıyla alakalı bir husustur.
Bu vefadan öte bir şeydir.
Vefa kavramı, AK Parti’nin genel başkanı seçilen kişi ile lideri arasındaki ilişkiyi tanımlamak için yeterli bir kavram değildir.
Sadakat ve bağlılık vefayla birlikte daha bir anlamlı ve gerekli bir duruştur.
Binali Yıldırım ismi sadece vefayı değil, sadakat ve bağlılığı da tamamlayan bir isim.
Kendisinin kongrede yaptığı konuşmalarda vurguladığı hususların başında sadakat ve bağlılığın gelmesi bu açıdan bakıldığında yeni dönemin kodlarını göstermesi bakımından önemliydi.
Divan Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ’ın yaptığı konuşma Binali Yıldırım’ın konuşmasıyla anlamlı bir bütünlük oluşturuyordu.
Yeni dönemin zihinsel kodları da, yol haritası da bu sözlerde saklıydı.
İşte bu zihinsel/yönetsel kodların özeti:
Dava ile lider bir bütündür. Tecezzi kabul etmez.
Liderine sadakat ile bağlı olmayanın dava şuurundan da bahsedilemez.
Liderinin gösterdiği istikamette, AK Parti kutlu yürüyüşüne yıldırım hızıyla devam edecektir.
***
Bunun şahısçılıkla bir alakası yok.
Dava, liderde cisimleşir.
Davayı başarılı kılan da başarısız kılan da liderin kendisidir.
Bu millet ve bu ümmet Tayyip Erdoğan’da kendisini görmüştür.
Tayyip Erdoğan milletin/ümmetin davasını büyük bir inançla ve cesaretle yüklenmiş ve başarıya taşımıştır.
Dolayısıyla soyut dava vurgusu, münhasıran lideri kopartıp ilkelere odaklı bir yaklaşım davaya da, liderin kendisine de çok büyük bir haksızlık anlamına gelir.
Ve bunun adına da vefa denmez.
Elbette hiçbirimiz vazgeçilmez değiliz.
Hepimiz faniyiz.
Baki olan davamızdır.
Ama unutulmasın ki davayı dava yapan ve dava bayrağını göndere çeken de liderin kendisidir.
Erdoğan herhangi bir partinin kurucu genel başkanı veya lideri değildir.
O davasını şahsında cisimleştirmiş ve bu yüzden milletin/ümmetin umudu haline dönüşmüş biridir.
Erdoğan AK Partililer için, Türkiye için çok büyük bir şanstır.
AK Partililer Erdoğan’la ilişkilerini vefa üzerinden tanımlamazlar.
Erdoğan’ı sevenler de, Erdoğan’a bağlı olanlar da vefa kavramı üzerinden sadece kendi ilişkilerini tanzim etmezler.
O yüzden diyorum ki AK Partililer için dava ne kadar vazgeçilmez ise davayı şahsında cisimleştirmiş Erdoğan da bir o kadar vazgeçilmezdir.
Hiçbirimiz vazgeçilmez değiliz ama Erdoğan bizim vazgeçilmez liderimizdir.
Davamız gibi Erdoğan liderliği de vazgeçilmez değerlerimizin başında bulunmaktadır.
Kongrede asıl olması gereken bu zihniyet yerli yerine oturtuldu.
Hiç kimsenin makamı ne olursa olsun kendisini lideriyle eşitlemeye çalışması veya liderinden siyasi eşiti gibi söz etmesi elbette doğru değildir.
Lider henüz yaşıyor iken dünyevi başkaca makamlar üzerinden kağıt üstünde belirlenmiş başkaca vazifeler üzerinden yeni rol paylaşımına gitmek AK Parti zihniyetine, dava ahlakına aykırı hareket etmek anlamına gelir.
Biz böyle inanır ve böyle yaşarız.
Varsın o birileri ne derse desin.
***
Liderinin rahle-i tedrisinden geçmiş Binali Yıldırım’la hem AK Partimizin hem de yeni Türkiye’nin çok daha güçlü yarınlara taşındığını herkes görecektir.
Hayırlı uğurlu olsun.
‘Liderimizin gösterdiği istikamette, yeni genel başkanımızla kutlu yürüyüşümüze yıldırım hızıyla devam’ diyorum.