Futbol geçmişlerini ele alarak baktığımızda Arjantin’in yanında İsviçre adı soluk kalıyor. Ama son yıllarda sağladıkları puanlarla oluşan FİFA sıralamasında Arjantin 5, İsviçre 6. basamakta. Öteki ünlülerini bir yana koyun, Messi gibi bir futbol ilahı oynuyor Arjantin’de. Ki Messi önceki üç oyunda maçın adamı seçildi! 4 gol attı. Onun büyüklüğünü anlatmakta zorlandığımız oluyor... Peki bunca farklılık, maçı önceden bir tarafa verebilir miydi? Hayır! İşte basit oyun futbolu dünyanın peşinden koştuğu uluslararası bir değer kazandıran özellik bu.
İsviçre rakibi ile aralarındaki farkın farkındaydı. Ama bunun paniğinde değildi. Gereğini biliyordu. Ki bu hemen herkesin bilip uyguladığı bir yöntemdi. İyi kapanıp, alan daraltarak savunma güvenliğini sağlamak ve fırsatını bulduğunda adam gibi öne çıkmaktı. İlk yirmi dakika topa sahip olma 70/30 idi, devre sonuna doğru 60/40 oldu. İsviçre topu rakibine bırakmış, ama onunla rahatça oynama fırsatını vermemişti. Çok iyi kapandı. Messi’yi ve hatta onun kadar etkili adam Di Maria’yı sıkı kontrol etti. Higuain’i öyle. Daraltılmış alanda hücum eden Arjantin bu zorluğu aşmak için olanak bulamazken, İsviçre ilk yarıda rakibi çıkarken kaptığı toplarla iki net pozisyon da buldu.
İsviçre’nin kullanabileceği bir başka silahı yoktu bildiğimiz, ama Arjantin buna sahipti. Tempoyu artırıp kendine uygun oyun alanı açabilirdi. Bu arada gol atamamanın gerginliği ile savunma güvenliğini unutmaması gerekiyordu.
İkinci yarıda oyunun karakteri değişti. Arjantin oyunu daha geriden kurarak alan açmayı istedi. Amacı için artık gol bulması gereken İsviçre bunun için daha açık oyuna yönelince hücum yolları ikisi için de çoğaldı ve oyunun temposu arttı. Arjantin’in farkını gösterir oldu. Mücadelenin akışını ele geçirdi. Bunlar futbolda bir değerdi, ama... Aslolan golü bulmaktı... Taa son dakikadaymış! Ve maç savunmaya sığınanın değil, hücum edenin oldu.