16 Nisan yaklaştıkça referandumda oylayacağımız Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin maddeleri konusunda halkın bilgilenme oranı da yükseliyor.
18 maddelik bir anayasa değişikliği olması, mevcut referandumu diğer referandumlardan ve genel ve yerel seçimlerden ayıran bir zorluk olarak görülüyordu. Vatandaşların paketin içeriği hakkında bilgilenmesi, anayasa değişikliğini halka anlatacak olan parti teşkilatlarının ve sivil toplumun 18 maddeyi anlatabilecek düzeyde meseleyi kavraması gerekiyordu. Çok da uzun olmayan bir zaman zarfında bunun başarıldığını ve adeta bir öğrenme seferberliği içinde konuya yaklaşıldığını görüyoruz.
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden'i ve çobanın oyuyla kendi oyunun bir tutulmasına itirazı olan herkesi utandıracak şekilde sade vatandaş anayasa profesörlerinden çok daha sağlıklı bir vukufiyetle referandumu kavradı, değişimin özününe muttali oldu.
Bizde demokrasinin inkişafının önüne geçen de budur zaten; “Halk bilmez, biz biliriz” hastalığı...“Halka rağmen halkçılık” dediğimiz, “jakobenizm” dediğimiz şey yani.
Yekta Güngör Özden, "Anayasa değişikliğinde Anayasa profesörü ile sade bir yurttaşın bir oy kullanmasının gerekçesi inandırıcı, doyurucu ve gerçekçi midir" diye sormuş mesela. Vakti zamanında “Dağdaki çobanın oyuyla benim oyum bir olabilir mi yani?” diye soran bir manken kızımız vardı hani, onun gibi.
Hayır için çalışanların tamamı aynı fikirde aslında.
18 maddenin halkın önüne gelmemesi için yapmadıkları kalmadı. Anayasa Komisyonu ve Meclis oylaması sırasında “anayasaya aykırılık” iddiasında bulunmuş ama engel olamayacaklarını anlayınca da “Hakem halkımızdır” demeye başlamışlardı.
Madem anayasaya aykırıydı neden AYM’ye gitmediniz? AYM’ye gitmeyi gerektirecek bir durum yok idiyse neden anayasaya aykırılık var diye yeri göğü inlettiniz?
***
İşte bunlar hep demokrasi korkusu...
Halkın iradesini küçük görmek, sandığa itibar etmemek, vatandaşın doğru kararı veremeyeceğini düşünmek...
Ellerinden gelse serbest seçimleri kaldırıp darbe dönemlerindeki gibi CHP’nin vesayetinde bir milli mutabakat hükümetiyle ülkeyi yönetelim diyecekler.
Hal böyle olunca CHP’nin kampanyası gün geçtikçe zayıfladı. Sosyolojik olarak ‘evet’ cephesinde olan kararsızları ‘hayır’a ikna etmek için çektikleri birkaç numara dışında ortada kampanya falan da yok aslında.
Zaman ‘evet’in lehine ‘hayır’ın aleyhine ilerliyor. Çünkü ‘evet’ için sahaya çıkanlar CHP’nin dolaşıma soktuğu asılsız iddiaları tashih ederken hem ‘hayır’ kampanyasının yalan üzerine kurulduğunu ortaya koydular hem de “yanlış bilinen doğrularla” paketin içeriğini çok daha iyi anlatabildiler.
Sahayı dolaşanlar bilir, darbe anayasalarıyla sorunu olmayanlar ve yeni sistem tek başlı mı çift başlı mı olacak bir türlü anlayamayan Kılıçdaroğlu hariç sade vatandaşın paketin içeriğine dair sorusu da sorunu kalmamıştır. Varsa kafası karışık birileri onlar da Batı’nın ‘hayır’ı bir Haçlı ittifakına dönüştürmesi, PKK ve FETÖ’nün var gücüyle ‘hayır’ için çalışması karşısında kuşkuya kapılan milli ve demokrat CHP’lilerdir.
16 Nisan’da onlar da evet diyecektir, hiç kuşkunuz olmasın.
CHP kampanyanın başında iddia ettiği her şeyi ilerleyen zamanda savunamaz hale geldi. Çünkü her biri çürütüldü, zaten inanılası şeyler değildi.
CHP bugün artık paketin içeriğini de bir kenara koyup “23 Nisanlar kutlanamayacak, lokantalar bile kapanacak, tek adam istediği zaman vergi koyacak, sabah kalkıp oğlunu akşam yatıp bacanağını yardımcı atayacak” gibi yalanlardan medet umar duruma gelmiş.
Bu sadece referandum sonucu hakkında değil CHP’nin geleceği hakkında da önemli bir ipucu veriyor.
Yeni sistemin bir faydası da yedi seçim kaybedip koltuğunu kaybetmeyen kifayetsiz muhteris siyasetçilerin sonunu getirecek olmasıdır.