Bir teknik direktörün, kötü sonuç alınmış bir maçtan sonra; intikam duygusuyla kadro değişikliğine gidebileceğine inanmam... Ama Pereira’nın Bursaspor kadrosu, burnuma kötü kokular getirdi. Budama operasyonunu (Molde şoku nedeniyle) ne rotasyona bağladım, ne de alternatif üretme çabasına... Hadi buna intikam demeyelim ama, en azından gözdağı teşebbüsü diyelim!
Yapılmak istenen her ne ise, doğrusu işe yaradı. Çünkü F.Bahçe, bu sezon hiç olmadığı kadar maça iştahlı başladı. Bu iştah tempoyla, hırsla ve sonuç alma tutkusu ile beslendi. Doğrusunu isterseniz; Markoviç’in ana organizasyonuyla gelişen atak, takım oyununun zaferiyle sonuçlanmış bir golle süslendi. F.Bahçe’de işler iyi görünüyordu ama, yarım saat sonra aniden dinlenme molası verdiler. Devreye kadar, hem Bursaspor’u hem fincancı katırlarını ürkütmemeye çalıştılar.
İşte ben bu ani dönüşlere, kaytarma çabalarına, olanı yeterli görme gafletlerine kızıyorum. Bizim takımlar; niye başladıkları coşkuyla işi sürdürme disiplinine sahip olamazlar! Alman yapar da, biz niçin yapamayız.
***
Maçın ikinci yarısı da, vites küçülten F.Bahçe’nin oyunu idare etmeye yönelik “Aktif dinlenme” çabasıyla başladı. Markoviç seri ve keskin driplingleriyle, takımını yeniden canlandırma hatta ateşleme teşebbüslerine girişse de, ilk yarım saatin rüzgarı bir türlü oluşmuyordu. Bursaspor bu durgunluktan yaralanıp (Üstelik bacak arasından) golünü attı.
F.Bahçe kendi yararına verilmesi gereken 3 penaltılık pozisyondan, umduğunu bulamadı. Oysa, ilk yarıda göğüse yapışık durumdaki kola çarpan top olayı da dahil; tartışılan bütün pozisyonların penaltıyla ilgisi yoktu. Avanta beklemeyin.
***
İşler iyi giderken, birden tersine akan nehir; F.Bahçe’ye şamar gibi geldi. Takım harekete geçti ama, sinirlendi. Hız arttırayım derken, telaşa da kapıldılar. Neyse ki, Van Persie takımı ipten aldı.