Barış gelecek diye hop oturup hop kalkıyorsunuz, elinizden gelse kurşuna dizeceksiniz barış namına ne varsa.
Öfkeyle, nefretle, tiksintiyle anıyorsunuz barış için canla başla çalışanları.
Onları Yüce Divan’da yargılamaktan bahsediyorsunuz.
Milleti onlara karşı ayaklanmaya çağırıyorsunuz.
Barış için seferber olan yazarları, sanatçıları, sivil toplum temsilcilerini açıkça hedef gösteriyorsunuz.
Meclis’te barışa adanmış bir komisyonun kurulmasını engellemek için var gücünüzü ortaya koyuyorsunuz.
Umutsuzca çırpınıyorsunuz kanın gövdeyi götürdüğü eski Türkiye’yi ihya etmek için.
Vampir misiniz nesiniz kardeşim, kan duracak diye ödünüz kopuyor!
***
Geçenlerde Diyarbakır’daydım.
Ulucami’de Cuma namazı kıldım.
Hoca şahane bir hutbe okudu, duysaydınız çatlardınız.
Başı barış, ortası barış, sonu barış.
Dedi ki:
“Camilerde, evlerde, kahvehanelerde, iş yerlerinde, her yerde barışı konuşun; içinde bulunduğumuz bu barış sürecinin güzelliğini konuşun; hayırlısıyla tamama ermesi için herkesin üstüne düşeni yapması gerektiğini konuşun; öyle konuşmayanlara ‘Sen fesatçısın’ deyin, fesatçıları dışlayın!”
Camiden çıktık.
Ahmet Davutoğlu da oradaydı.
Etrafında müthiş bir muhabbet dairesi oluştu hemencecik.
“Sizi seviyoruz”, “Allah sizden razı olsun”, “Hoş gelmişsiniz”, “Başımız gözümüz” üstüne.
Korumalar kalabalığın muhabbet tazyikinden tedirgin oldular önce; sonra anladılar ki ortam emniyet ve esenlik ortamı.
Kelimenin tam anlamıyla selam.
Size göre ne korkunç manzara, değil mi?
***
Caminin kapısında bir genç bildiri dağıtıyordu.
Aldım, okudum, mest oldum:
“Bakara suresi 208’inci ayette yüce Allah mealen şöyle buyuruyor: ‘Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin, çünkü şeytan barış yolunda bir sürü tuzak kurar, onun tuzaklarına girmeyin. O sizin aranızı açan belli bir düşmandır.’ Hazret-i Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: ‘Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulüm etmez, onu aldatmaz ve onu küçük görmez. Müslümanların Müslüman kardeşleri üzerine üç hakkı haram kılınmıştır: 1- Kanının dökülmesi, 2- Malına dokunulması, 3- Namusuna leke getirilmesi.’ Dünyada ve ahrette fitneden uzak olabilmemiz için memleketimizde ve tüm İslam aleminde barışa ve huzura hizmet etmemiz müslümanlığımızın gereği boynumuzun borcudur. Fitneye karşı sessiz kalmak en kötü vaziyettir. Dilimizle kalbimizle memleketimizde huzuru açıkça desteklemek vicdani çağrıda bulunmak müslüman olmamızın borcu olması gerek. Her türlü barışa tüm gücümüzle destek veriyoruz. Tüm sorunlarımız konuşularak çözülsün. Yaşasın halkımızın birlik ve beraberliği... Her Cuma Hacı Sıddık Camiinde barış ve kardeşlik isteğimizi inşallah tekrarlayacağız. Kulaklar tıkansa dahi, bedeli ne olursa olsun barış isteğimizi yaşamın her alanına taşıyacağız.” HACI SIDDIK CAMİİ İMAMI ABDULVASİ YAZ
***
Diyarbakır camilerinden yükselen bu ses sadece AK Parti ve BDP tabanında değil MHP ve CHP tabanında da yankılanıyor, elhamdülillah.
Bahçeli istediği kadar saldırsın barış sürecine, Kılıçdaroğlu istediği kadar Marslı siyasetçiyi oynasın; yapılan son anketler, CHP tabanının yarısının ve MHP tabanının da hatırı sayılır bir kısmının barış sürecini desteklediğini gösteriyor.
Türkiye, kan-kin-intikam retoriğiyle manipüle edilemeyecek kadar olgunlaştı.
Bu olgunlaşmaya ayak uyduramayan siyasetçiler tarihin çöp tenekesini boylayacaktır.