İslâm'a ve Müslümanlara hakaret etmenin zevkini yaşayanlar hakaretlerinin bir bedelinin olmayacağının rahatlığı içindeler.
Bu rahatlık onları daha da çirkefleştiriyor ve hakaretlerini arttırıyorlar. Bizden gibi gözüken şahsiyetsiz yanaşmaların onlardan yana tavır almalarıyla da azdıkça azıyorlar.
Müslümanlar'ın zihni Batılaşma uğruna iğdiş edilmesiyle mefhumlarımızı da unuttuk. Şahsi ilişkilerimizde alacağımız tavırla mevzubahis din olunca alacağımız tavır yer değiştirdi. Şahsımıza hakaret edilince dünyayı yakıyoruz ama dinimize hakaret edilince engin bir hoşgörü içerisine giriyoruz. Oysaki tam tersi olmalıydı. Cebimizdeki paraya el uzatılınca bir anda aslan kesiliyoruz ama mukaddesatımıza el uzatılınca tavşan oluyoruz; bu nasıl bir dine inanmak ki cebimizdeki para kadar değeri yok!
İman öfkesinden, şecâatten bahsettiğimizde aval aval suratımıza bakan bu yanaşmalar istiyorlar ki onlar gibi efenim olalım!
Yukarıda da yazdığım üzere, bu yanaşmalardan cesaret bulan Hak ve halk düşmanları artık kime Fatiha okuyacağımıza, kimi yâd edeceğimize de karışmaya başladılar.
Geçtiğimiz hafta İskilipli Atıf Hoca'nın şehadetinin sene-i devriyesiydi. Mâlûmunuz Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstiklal Mahkemeleri adlı gayr-i hukukî yapılanma, yeni rejimin hedefinde kim varsa göstermelik yargılamalar neticesinde idam ettirdi. Şehid Atıf Hoca da idam edilen âlimlerimizden biriydi.
Şehadetinin yıldönümü vesilesiyle kabri başında düzenlenen anmada Çorum Valisi Mustafa Çiftçi de yer alınca mezkûr azgın güruh salyalar akıtarak Vali Çiftçi'ye saldırdılar. Şecâat timsali Vali Mustafa Çiftçi yaptığı açıklamayla bu azgın güruha anlayacakları dilden cevabını verince suspus oldular, kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırıp kendilerine yeni kurban aramaya başladılar.
Vali Çiftçi'nin azgın güruha vakur dolu cevabını noktasına kadar köşemde yayımlamakta gurur duyuyorum: "İskilipli Mehmet Atıf Efendi'yi Anma Hakkında: Ankara İstiklal Mahkemesi'nin kararıyla 4 Şubat 1926 tarihinde haksızca-hukuksuzca idam edilen İskilipli Mehmet Atıf Efendi'yi; Sayın Milletvekilimiz Erol Kavuncu, Belediye Başkanımız Dr. Halil İbrahim Aşgin, Rektörümüz Prof. Dr. Ali Osman Öztürk ve Atıf-Der Başkanı Mustafa Lek ve diğer davetlilerle birlikte hakka yürüyüşünün 96. yıldönümünde dualarla, Fatihalarla ve rahmetle yâd ettik. 31.07.1922 tarihinde 29 sayılı kanunla kurulan Ankara İstiklal Mahkemesi, meşhur üç Ali'lerden ve Dr. Reşit Galip'ten oluşuyordu. Mahkemenin tek hukukçu üyesi Savcı Necip Ali'ydi. İstiklal Mahkemeleri asker kaçaklarını, askeri ve siyasi casusluk yapanları, Hıyanet-i Vataniyye Kanunu'na tabi suçları (TBMM'nin otoritesini ve meşruiyetini kabul etmeyenler, saltanatın ilgasına dair kanuna muhalefet edenler, dini ve mukaddesatı siyasete alet etmek için cemiyet kuranlar, kılık-kıyafet ve şapka kanununa muhalefet edenler vatan haini sayılmıştır.) rüşvet alan ve vurgunculuk yapanları, memuriyet görevini kötüye kullanıp halka zulüm ve kötü muamele yapanları yargılamak ve cezalandırmak maksadıyla kurulmuşlardır. Mahkeme kararlarına karşı temyiz yolu kapalıdır, avukatla savunma yapmak mahkemenin iznine tabidir, şüphe sanık lehine değil aleyhine değerlendirilir, sanığın suç işlediğine dair mahkemenin kanaat getirmesi cezalandırılması için yeterlidir. Yapılan yargılama sonucu Savcı Necip Ali, İskilipli Atıf Efendi için "Şapka İktisası Hakkında Kanun'a" muhalefetten dolayı üç yıl kürek cezası talep eder, mahkemenin hafifletici sebepleri, sanığın lehine hükümleri göz önünde bulundurup daha hafif bir ceza takdir etmesi beklenirken mahkeme heyeti idam kararı verir.
Uğur Mumcu'nun 11 Kasım 1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde "İstiklal Mahkemeleri 'mahkeme' sayılmazlar. Bunlar savaş ve ihtilal dönemlerinde rastlanan anti-demokratik infaz kurullarıdır." yorumunu yapar. Bu şekilde haksız-hukuksuz yapılan muhakeme sonucu idama mahkum edilen İskilipli Atîf Efendi, Merhum Necip Fazıl Kısakürek Üstadımızın tabiriyle, "son devrin din mazlumlarından" biridir ve bu sıfatla rahmetle anılmayı hak etmektedir. Bizim yaptığımız da sadece bundan ibarettir. Rahmetli Sezai Karakoç Üstadımızın dediği gibi: "Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa hakikat susmayacak..."
Muhterem Vali Mustafa Çiftçi'ye bu asil tavrından dolayı teşekkür ediyorum, Allah razı olsun.
Hak ve halk düşmanı azgın güruha taviz vermeyen Vali Çiftçi gibi devlet adamları azgın güruhtan daha çok içimizdeki yanaşmaları paniklettiğini de not düşeyim!