Ceylanpınar’ı gördünüz mü hiç... Tarım Dersi okutulurdu ortaokullarda biz çocukken. Ceylanpınar’ı anlatırken rahmetli Tarım Hocamız Hakkı Bey... Pembeye yakın kızıl, sırtı benekli, sürme gözlü ceylanlardan bahsetmişti, çok ürkek oldukları halde, ağaçların altında oturan insanların yanına kadar ilişebildiklerinden... Habur Çayı boyunca sürüler halinde koşuşup süzüldüklerinden... Bir masal gibiydi, ceylanların ve onları hiç ürkütmeyen güzel insanların dersini dinlemek... Yıllar sonra görebilecektim Ceylanpınar’ı... Saçlarını salmış bir geline benzettiğim Habur Çayı’nı da... Ama ne ağaçlarının altında oturabilmiştim gönlümce ne de ceylanlarına yetişebilmiştim Habur’un... Kim ürkütmüştü onları?
***
22 Temmuz gecesi Ceylanpınar’da evlerinde uyurken, başlarından vurularak şehit edildi, Feyyaz Özsahra ve Okan Acar adlı polisler. Allah rahmet eylesin, ailelerine sabırlar yağdırsın. Vahşeti suç makinesi HPG üstlendi. Onun bağlı olduğu PKK ise; ‘’kontrolümüz dışındaki yerli fedailer’’ dedi... Akıl dışı bir laf olması ayrı iş, cinayetin uyuyan insanlara karşı işlenmiş olması, vahşeti ayrı iş... ‘’Uyuyana yılan bile dokunmaz’’ derler, demek “belhum adal” böyle bir şey, yılanı bile hayrete düşürecek kadar aşağıdadır bu vehameti kendinde hak görenler... Yok! Hak böyle olmaz! Adamlık, fedailik böyle olmaz! Savaşın bile kuralı, ahlakı, etiği vardır...
Kendisi de kurşun tehdidi altında hizmete devam eden Belediye Başkanı Menderes Atilla’nın feryat ettiği “etnik temizlik” hadisesi çok mühim. Ceylanpınar Resulayn’ın 200 binlerdeki nüfusunun %80 ekseriyeti Arap kökenli, %15 Kürt, %5 Çerkes nüfus var. Ve fakat örgütün yerli halk üzerinde kurduğu baskıyla birlikte, nüfus hızlı bir ‘’arındırma’’dan geçiyor. PKK’yı desteklemeyen Kürtler de alıyor bundan nasibini...
PKK’nın bahsettiği “yerli fedailer” kim? PYD ve PKK’nın silahlayıp halkın üstüne saldığı, uyuyan adamları bile ensesinden vuracak kadar gözü dönmüş, aklını, vicdanını, insanlığını yitirmiş suç robotları...
***
Bese Hozat, verdiği mülakatta; “Yeni süreç, devrimci halk savaşı sürecidir” diyordu. Kendileri gibi olmayanları uyurken enselerinden vurmak üzerine kurulu cinayetler klasöründen ne “devrimcilik” çıkar oysa, ne de “halk”...
Bir yanda her gün patlatılan bombalar, ailesinin gözü önünde Binbaşı şehit etmeler, sokak taramalar, yol kesmeler, dağa kaldırmalar... Diğer yanda utanmazlığı göndere çeken ihtiyar ve yalancı timsahların bağırtısı: “Savaşa Hayır!”‘... Herkes bıktı bu ucuz düzenbazlıklardan. Ama en çok da ‘’barış’’ bıktı sizlerden... Sizler sadece uyuyan adamları değil, umudumuz olan toplumsal barışı da vuruyorsunuz ense kökünden...
Ondan sonra da çıkıp, “çözüm sürecini bitirdiler” diyerek iftira yaygarasına geçiyorsunuz. Sevinin işte Cengiz Çandarlar, Hasan Cemaller, Can Dündarlar... Ağarmış saçlarınıza kına yakın bilcümle tamtamlar...
***
“Çıma Ez Daye”... “Neden ben anne?”... 2013 Mayıs’ında Muş’ta bir kahvehanede bizlere çay tutan Hasan adlı gencin sağ pazusudaki dövmeydi bu... “Artık barış gelsin, ölmeyi, aşağılanmayı, umutsuzluğu değil, hayatı istiyoruz” demişti Hasan bize. Hasanlara çok görüldü barış!
Sadece asker, polis değildir ateşe verilen... Hepimizin... Özellikle Kürtlerin umutlarını da yaktıklarını elbette biliyor şiddet bezirganları...
***
“Devlet bendim çünkü”... Sosyal medyada paylaşılan, asker eşi bir ebenin mektubundan bir cümledir bu. Terk edilmiş bir bebeğin kimlik tespiti için gelen görevlileri, kocasının şehadet haberini vermek üzere gelen kimseler zannetmiş ilkin. Sahipsiz bebek için geldiklerini öğrenince ağlamaya başlamış... Benim gibi eşi asker olanlar bir gün gelecek şehadet haberini çocuklarına nasıl vereceklerini hep derin bir kederle düşünürler diye yazmış. Ama tüm bu menfi koşullarda bile işini aksatmadığından, mezralara kadar gidip hastalara nasıl rikkatle baktığından bahsetmiş. “Orada devlet bendim çünkü...” diye bitirmiş mektubunu “A.Özen”...
İsmi Ayşe mi, Aslı mı, Asuman mı... Ama alfabenin ilk harfiyle başlıyor işte. Devlet, böyle bir şey. Sana silah çekmiş de olsa, sen onun yarasını sarmayı önceliyorsun eğer gerçekten devletsen...
PKK’nın kırk yıldır kan dökerek bir türlü çözemediği sır da tam burada saklı... Yakarak, vurarak, kıyarak, uykudaki adamı enseleyerek, diktatör Esed’den haybeye sırtlayarak veya Biji Obama’dan medet umarak değil... Alnındaki şarjöre rağmen yara sarmakla olunur devlet...