Bedenimizin uyku ihtiyacını kesinlikle hafife almamak gerek. Uyku sinir sistemimizin düzgün çalışabilmesi için çok önemli. Yetersiz uyku depresyon, kaygı gibi psikiyatrik rahatsızlıklara yol açabileceği gibi günlerce uykusuz kalan insanlarda halüsinasyon adı verilen hayaller görme gibi ciddi bulgular da gelişebiliyor.
Uyku sırasında beynimizde neler olduğu hâlâ nörolojinin en dikkat çeken ve gizemini koruyan konularından birisi. Uykunun günlük hayatımızdaki önemi, azlığında ya da fazlalığında ortaya çıkabilecek hastalıklar, hafıza ve öğrenme üzerindeki etkileri, rüya görmenin mekanizmaları, varsa bir anlam ya da önemi gibi birçok konuda çalışmalar devam ediyor. Uyku ile ilgili sizlerden birçok email ve mesaj alınca birkaç hafta bu konu üzerinde yoğunlaşmanın doğru olacağını düşündüm. ABD’deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin istatistiklerine göre günümüz erişkinlerinin üçte biri günlük uyuması gereken en az süre olan 7 saatin altında uyuyor. Ertesi güne tazelenmiş bir şekilde uyanabilmek ve bazı hastalıkların riskini azaltmak için günde en az 7 saat uyumak gerekli. Bu sürenin altında uyumak obezite, kalp hastalıkları, şeker hastalığı, depresyon ve beyin felci riskini artırıyor.
Bedenimizin uyku ihtiyacını kesinlikle hafife almamak gerek. Uyku sinir sistemimizin düzgün çalışabilmesi için çok önemli. Yetersiz uyku depresyon, kaygı gibi psikiyatrik rahatsızlıklara yol açabileceği gibi günlerce uykusuz kalan insanlarda halüsinasyon adı verilen hayaller görme gibi ciddi bulgular da gelişebiliyor. 1980’li yıllarda bir grup araştırmacı, fareler üzerinde uykusuzluğun etkilerini incelemek için bir çalışma yapmışlar. On fareyi tamamen uykusuz bırakmışlar. Yaklaşık bir ay içerisinde tüm farelerin öldüğü tespit edilmiş. Uykunun bedenimiz için gerekliliği hayati önem taşır. Uykunun hafıza, bağışıklık sistemi, duygudurum ve büyüme üzerine etkisi de çok büyüktür. Çocuk ve ergenlerde uykuda büyüme hormonu salgılanır. Yani ninnilerde geçen ‘Uyusun da büyüsün’ sözü yüzde 100 doğrudur.
Vücut saati nedir?
Vücudumuz günün belli bir bölümünü uyanık, belli bir bölümünü uykuda geçirir. 24 saatlik bu uyku-uyanıklık döngüsüne sirkadiyen ritm adı verilir. Vücudun ne zaman uyanık kalıp ne zaman uykuya geçeceğini belirleyen birçok etken vardır. Bunlardan en önemlisi de ışıktır. Gece olunca melatonin adı verilen uyku hormonu salgılanıp bedeni istirahat haline geçirir. Kıtalararası yolculuk yaptığımızda vücut saatimiz şaşar. Jetlag adı verilen durum ortaya çıkar. Henüz Türkiye’den Washington’a taşındığım için jetlag sendromunu yeni atlattım. Türkiye’de gece olduğu saatler burada gündüz olsa da dayanılmaz bir uyku gelerek bana vücut saatimi bildiriyordu. Bir hafta-10 gün kadar süren bu durum melatonin hormonunun salınım saatinin değişmesi ile normale dönüyor. Bir gece uykusu boyunca birkaç defa tekrarlanan bir uyku döngüsü vardır. Kabaca bu uyku dönemlerini NonREM ve REM olarak adlandırırız. Uykumuzun yüzde 80’i NonREM’de geçer. Derin uyku olarak adlandırdığımız dönem ise REM dönemidir. REM döneminde beyin aktiviteleri hızlanır, kan basıncı artar ve kalp atışları hızlanır. Sıklıkla REM döneminde rüya görürüz.
Herkesin vücut saati aynı değil!
Neden bir kısmımız sabahları kolay uyanırken, bir kısmımız çok zorlanır bunu hiç düşündünüz mü? Beynimizde biyolojik saatimizi kontrol eden bir bölüm var; suprakiazmatik çekirdek. Bazı insanların biyolojik ritmi erken saatlerde uyanıp, erken saatlerde uyumaya ayarlıyken bazılarınınki öyle değildir. Ama elbetteki hayatın gerçekleri böyle değil. Genellikle bizden hep erken kalmamız bekleniyor. ABD’de günlük hayatta kullanılan bir ‘morning person’ deyimi var. Sabahları kolayca kalkan ve sabah saatlerinde işlerini kolayca halledebilen kişiler için kullanılıyor. Yakın zamanda Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada biyolojik saatimizi kontrol eden bir aminoasit türü saptanmıştı. Aslında iş seçimimizi biyolojik saatimize göre yapabilme şansımız olsaydı çok daha verimli sonuçlar alınabilirdi. Keşke her alandaki bilimsel gerçekleri günlük hayatımıza uygulayabilseydik.
Beynin bir yarısı uyurken diğer yarısı uyanık kalabilir mi?
Biliyorsunuz beynimiz iki yarımküreden oluşuyor. Sağ yarımküre ve sol yarımküre arasındaki bağlantıyı sağlayan köprü görevindeki ana yapının adı da korpus kallozum. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda balinalar, yunuslar ve bazı kuş türlerinin uyku sırasında beyinlerinin sadece bir yarısının uykuda diğer yarısının aktif olduğu saptanmıştı. Çünkü balinalar ve yunuslar nefes alabilmek için suyun yüzüne çıkmak zorundalar. Uyku halindeyken bunu yapamayacaklarından beynin bir yarısı hep aktif kalmak zorunda. Ayrıca tehlikelere karşı da tetikte olmaları gerekiyor. Kuşların bir kısmı da havada süzülürken yarı beyni uykuda diğer yarısı uyanık olabiliyor. Muhtemel sebep yine tehlikelere karşı tetikte kalabilmek. İnsanlarda ise yapılan bir çalışmada ilginç sonuçlar elde edildi. İlk defa kaldığımız bir mekanda, insanlarda da benzer durum meydana gelebiliyor. Buna da ‘ilk gece etkisi’ deniliyor. Yani bir arkadaşımızın evinde ilk defa kalıyorsak ve sabah uyandığımızda kendimizi yorgun ve iyi uyumamış hissediyorsak muhtemelen nedeni beynimizin bir yarısı uyurken, diğer yarısının tam uykuda olmayıp kısmen aktif kalmasındandır. Bunun nedeninin de bilmediğimiz bir yerde uyurken tehlikelere karşı kendimizi daha rahat savunabilmek olduğu düşünülüyor.