Ortadoğu’nun neresinde bir çatışma yaşanırsa yaşansın, anlaşmazlıkların dönüp dolaşıp geleceği yer Filistin sorunu olur; bugün de öyle oldu.
Filistin sorunu, sadece Filistin bölgesinde yaşayan Araplarla İsrail arasındaki bir sorun olmaktan çıkalı da çok oldu. Yıllardır Filistin halkının kendi devletini kurup bu devletin vatandaşları olarak yaşamalarına ilişkin tartışmalar olurdu; günümüzde Filistin devletinin kurulması fikrine kategorik olarak itiraz eden ülke sayısı fazla değil; dünya halkları ise hiç karşı değil. Ancak bugün gelinen aşamada sorun, hangi Filistin devletinden söz edildiğiyle ilgili.
Basit olarak üç senaryo söz konusu. Birincisi, Hamas’ın tüm Filistinlileri temsil ettiği bir yönetimin kurulduğu Filistin; ikincisi Abbas’ın kurduğu ve Hamas’ı içinde ama altında barındırdığı bir Filistin; üçüncüsü de biri Gazze’de diğeri Batı Şeria’da kurulacak iki Filistin. Tabi bu Batı Şeria’da kurulacak olanın ileride Ürdün ile birleşmesi de tartışmalara dahil olan bir konu.
Abbas’ın BM’e üye olmayan devlet statüsü için başvurmuş olması, bu senaryolardan ikincisini yaşama geçirmeye yönelik bir hamle olarak görülebilir.
Filistin için bir fırsat
Filistin’in üye olmadan BM’de gözlemci statüsü kazanmaya yönelik girişimi, Genel Kurul oylamasında “gözlemci” statüsünün tartışılmasının sağlanmasına yönelik. Diğer bir ifadeyle 193 ülkenin oylayacağı konunun Filistin’in BM’ye gözlemci olup olmayacağıyla ilgili.
Bu gayet tabi meselenin bir kısmı ve eğer Filistin bir devlet olmuş olsaydı muhtemelen tartışma konusu haline bile gelmezdi. Filistin’in BM’ye gözlemci olmasına karşı çıkan olmayabilir, ama ne sıfatla bu statüyü alacağı belli olmadığından sorun yaşanıyor. Gözlemci ya da değil, bu oylama esasen Filistin’in devlet olma halinin kısmi tescili anlamına geliyor ve tam da bu nedenle ABD ve İsrail karşı çıktığını açıklıyor.
Ancak İsrail, Filistin’in devlet olma girişimlerinin Abbas ile sürdürülmesine razı gibi gözüküyor ve bu yarı tescil durumunun bir sonraki adımı olan BM’ye üyelik başvurusu öncesinde bazı güvenceler istiyor. Bunların başında Filistin’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden uzak durması ile barış görüşmelerine geri dönmesi geliyor. Bu, İsrailli karar alıcıların ceza mahkemesinde yargılanmasının önüne geçmek ile ülke sınırlarının belirlenmesi beklentisine karşılık geliyor.
Başka örnekler pazarlığı
Hamas’ın büyük itirazları olmaz, İsrail daha da radikal bir yönetime sürüklenmez ve Filistin devleti konusunda dünya kamuoyu desteği devam ederse, BM üyeliği öncesinde barış masasına oturulması mümkün olabilir. Tabi sonunda Filistin devletinin tescili söz konusu olacaksa.
Bununla birlikte Abbas’ın işini zorlaştıran bir büyük sorun var ki, o da Filistin devletinin emsal oluşturması. Dünyanın birçok yerinde devletsiz halklar bulunuyor, bunların bir kısmı da Türkiye’yi ilgilendiriyor. Örneğin KKTC bu yola girse, neler olur? Türkiye Filistin’i bu denli desteklerken KKTC’nin girişimine duyarsız kalamaz; çok arzu etmese de desteklemek durumunda kalabilir.
Öte yandan belki Irak Kürdistan’ında da Filistin gelişmelerini kendine örnek alanlar olabilir. Bir süre sonra Barzani mesela bu yola girer ise, onun da uluslararası anlamda bazı destekler alacağı ileri sürülebilir. Ama bu ihtimal karşısında Türkiye’nin nasıl bir tavır alacağını da düşünmek gerekir.
Belki, Filistin’i kendisine örnek almaya kalkışacak yerlerin bu girişimi iş Türkiye’ye kalmadan müdahaleye uğrayabilir; belki de BM’deki pazarlıkların esas konusu doğrudan diğer girişim ihtimalleridir. Sonuçta bu pazarlıklarda anlaşma olmaz ise Filistinliler başkalarını “ gözlemeye” devam etmek zorunda kalırlar.