Maç maç olmaktan, derbi derbi olmaktan çıktı; diz boyu rezalete dönüştü... Sahaya atılan yabancı maddeler yüzünden, bir türlü yapılamayan korner atışları... İtişmeler/kakışmalar/küfürleşmeler... Omuz atmalar, yerlere yuvarlamalar ve yuvarlanmalar... Şenol Güneş’i acıyla yerlerde süründürecek kadar, başını yarmalar... Rezalette utanç sınırı da aştık.
Maçın bu hale gelmesindeki kırılma anı, Pepe’ye gösterilen kırmızı kartla oluştu. Önden/arkadan/yandan, nereden yapılırsa yapılsın, kendini havaya atarak rakibin ayaklarına çift dalmak zaten yasaklanmıştı. Karar doğruydu. Ama maç, nedense bir anda gerilime girdi. O dakikaya kadar oyun sakin geçiyor, kendi halinde gidiyordu. Özellikle ikinci yarı ile birlikte, iş çığırından çıktı.
***
Hakem, futbolcuların kendi aralarındaki itişip kakışmalarına yeterli müdahalede bulunamadı. Caner’in tahrik kokan hareketlerine kart çıkardı ama, ikinciyi gösteremedi. Bazı olayları da görmemezlikten gelerek işin içinden çıkmayı denedi. Ama daha kötüsü oldu. Denetimi elinden kaçırdı. Herşey kontrol dışı kaldı.
Hakemler içeri girdikten sonra; maçın yeniden başlaması, zaten olanlara karşı teslim bayrağı çekmek demektir. İçeri girdikten sonra geri gelmek, seyirciye gözdağı vermiş olmak ya da uyarı değil; aksine zaaf/korku/eyyam anlamını taşır.
Tatil edilmesi normaldir
***
Şenol Güneş gibi ağırbaşlı bir hocayı yerlerde acıyla süründürülmesi ve başına 5 dikiş atılması; “Olur böyle vakalar” anlayışı ile geçiştirilecek basit bir durum değildir. Bütün bunların bedeli ağır olacak.
Ama maçın tatil edilmesi mi, yoksa tehir edilmesi mi gerekirdi. Orası tartışmaya açık. Bence, 3-0’lık hükmen yenilgiye kadar gidecek bir iptal kararı gerekirdi. Çünkü görüntüler ağır ve vahim.